
27 Ara Yeni Maceralar ve Denizle İç İçe Geçen Günler
Güneş yeni battı, etrafta tatlı bir turuncu renk hakim. Havada hafif bir meltem, çevremde ötüşen cırcır böcekleri ve onlara ev sahipliği yapan binlerce çam ağacı var. Ben ise teknenin havuzluğunda oturmuş yeni yazım için kelimeleri bir araya getirmeye çalışıyorum. Herhalde bundan daha mutlu ve huzurlu bir an yaşayamazdım şu an.
Az sonra okuyacağınız satırlarda korku var; endişe var. Elinin emeği, alnının teri ile uzmanı olmadığın bir konuda yaptığın bakım sonucu hissettiğin başarmışlık duygusu var. Doğayla iç içe olmanın verdiği huzur var. Ve bu huzuru sevdiklerinle paylaşmanın mutluluğu var…
Bazı Bakım-Onarım İşlerini Hallederek Yapılacaklar Listesinden Sildik
Bu geçtiğimiz ay içinde ne kadar çok şey yaşadık. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte tekneye gelişlerimiz sektirmeden her hafta sonu olmaya başladı. Sonrasında gelen bayram tatili ve yıllık izinlerle birlikte yaşadığımız maceraların sayısı da haliyle arttı.
Sırasıyla gitmek gerekirse; ilk önce geçen yazımda bahsettiğim tutya sorunumuzu hallettik. Denizin aşırı berrak ve görüşün mükemmel olması sebebi ile Dirsek Bükü’ne yelken açtığımız bir hafta sonu eski tutyayı yenisiyle değiştirdik. Almış olduğumuz dalış ekipmanı bu aşamada işimize çok yaramadı. Çünkü küçük ama hayati bir önem taşıyan ve farklı tiplerdeki dalış tüpleri ve regülatörleri birbirlerine bağlamaya yarayan DIN Adaptörünü henüz temin edememiştik. Bu sebeple Fırat ine çıka, nefes tuta tuta biraz zahmetli bir şekilde de olsa suyun altında gerekli değişimi yaptı. Çıkan tutya gerçekten kötü durumdaydı. Neyse ki zamanında fark edip gerekli önlemi almıştık. Yoksa tutyasız kalıp eriyen şaftın ucundan fırlayıp giden pervaneye de bakıyor olabilirdik.
Ömrünü tamamlamış tutyamız ve yepyeni, suyun altına inmeyi bekleyen sıfır kilometre tutyamız
Bunun haricinde bir de tuvalet pompasını değiştirdik. Eski pompayla ilgili sıkıntımız arada sırada geri tepme yapmasıydı. Piyasada en yaygın bulunan markadan (Jabsco) olan pompalı sistem tuvaletlerimizin üretim yılına uygun yedek parça kitlerinden satın almıştık. Yenileme işlemi uygulama alanı sebebi ile bizi başta bir miktar korkutsa da işlem gayet sorunsuz geçti. İşin sırrı parça değişimi yapmadan önce, üşenmeden sistemde bol bol temiz su devir daimi yapmak sanırım. Mevcut problemlerin kaynağı olan parçaların tamamı yenilenince sorunlar ortadan kalktığı gibi sistem de daha az eforla çalışır hale geldi.
Korku Dolu Anlar; Bildiğiniz Karaya Oturduk!
Bir başka hafta sonu abim ziyaretimize geldi. Tekneyi aldığımızdan beri bizi ilk ziyaret edişiydi, o yüzden çok mutlu ve heyecanlıydık. Cuma günü işten izin alarak erken çıktım ve abimle Orhaniye’de buluştuk. Tekneye varışımız ve seyir için hazırlanmamız ardından saat yaklaşık 19:00 olmuştu. İstikametimiz Bencik Koyu idi. Bol sohbetli, muhabbetli, eğlenceli bir seyrin ardından Bencik’e vardık. Demir atacağımız noktayı seçtik, demiri attık ve kıçtan kara olduk.
Fakat demir tam tutmamış gibiydi ve sanki kıyıya doğru kayıyorduk. Emin olmak için biraz demiri almayı denedik. Bu esnada hava iyice kararmaya başlamıştı.
Kararan hava, koyun içinde olmamıza rağmen kuvvetli esen rüzgar ve bastıran ani sağnaklara tarayan demirin de eklenmesi ile tüm denizcilerin korkulu rüyası gerçekleşti.
Bütün çabalarımıza rağmen kendimizi kıçtan kara olmaya çalıştığımız küçük girintinin birkaç metre ilerisinde yer alan sığlığa oturmaktan kurtaramadık. Karanlıkta kaybolan oryantasyonumuz, aniden sığlaşan alana yaklaştığımızı iş işten geçtikten sonra fark etmemize sebep olmuştu. Salmasının üstünde asılı kalan teknemiz ne ileri ne de tornistan yol almadı. Resmen kalakalmıştık olduğumuz yerde. Fırat’la ikimiz bembeyaz suratlarla birbirimize bakıp sonraki hamlemizin ne olacağına karar vermeye çalışıyorduk. Şanslıydık ki yıllardan beri işi gereği teknecilikle uğraşan ve elbette bizden deneyimli olan abim yanımızdaydı ve olaya bizden daha soğukkanlı yaklaşıyordu.
Rüzgarın etkisi ile daha kötü duruma düşmeden hızlıca karar vermemiz gerekiyordu. Kıçtan kara olmak için sancak kıç kol halatımızı bir kayaya bağlamıştık. Motor gücü ile oturduğu yerden çıkamayan Mia’yı bu halat yardımı ile tekrar derin olan bölgeye çekmek aklımıza gelen ilk fikir oldu. Rüzgar üstü olan bu halatı elektrikli vinç yardımı yavaş hamleler ile almaya başladık. Salmamızdan gelen acıklı birkaç sürtünme sesinden sonra derinlik göstergemiz tekrar sıfırdan farklı sayılar göstermeye başlamıştı. Belki sadece birkaç dakikada kurtulmuştuk bulunduğumuz durumdan. Ama inanın o birkaç dakika bir ömür gibiydi sanki…
Kurtulduktan sonra tekrar kıçtan kara olmak istemedik ve koyun karşı tarafına tekrar demir atıp alargada kaldık, ama bütün tadımız kaçtı. En kötü ihtimale karşı tekneyi her zaman olduğundan daha dikkatli dinlemeye ve izlemeye başladık. Ertesi sabah dalıp teknenin altına bakmak için sabırsızlanarak huzursuz bir uyku uyuduk. Karşılaşacağımız manzara bizi korkutuyordu. Gün ağardıktan sonra cesaretimizi topladık ve ilk olarak Fırat gitti suyun altına kontrole. Bense teknenin üstünde kalıp onun suyun altında çıkardığı baloncukları takip ederek ne olmuş olabileceği ile ilgili fikirler üretiyor ve dakikaları sayıyordum.
Neyse ki Fırat suyun üstüne çok da kötü olmayan bir yüz ifadesiyle çıktı, korkulan olmamıştı. Salmamız bu talihsiz hadiseyi çizikler ile atlatmış, dümen palası ise sadece en dip kısmında gecenin hatırasını taşıyordu. Aradan biraz vakit geçince Fırat’la birlikte bu talihsiz olayın muhasebesini yapmaya başladık.
Birden fazla olan hatalarımızdan ilk ve en büyüğü acele bir seyir planıyla hava kararırken riskli bir yere kıçtan kara olma ısrarımız idi.
Bir diğer önemli hatamız da çapa tazelemekteki geç kalışımızdı. Şüphesiz, olduğumuz yerden çok daha kolay ve az riskli bir şekilde kurtulabileceğimiz manevralar vardı, fakat sınırlı olan bilgi ve deneyimimiz ile kimseden yardım almadan teknemizi kurtarmayı başarmıştık. Tüm bu yaşadıklarımız bize çok esaslı bir ders oldu ve umuyorum ki bundan sonra böyle bir olay yaşamayacağız.
Denizle İç İçe Geçecek Uzun Tatil Günleri Sonunda Geldi
Ve sonunda uzun zamandır beklediğimiz bayram tatilinin zamanı geldi çattı. Bu tatil bizim için ekstra önem taşıyordu çünkü teknede ilk defa bu kadar uzun süre vakit geçirecek, ilk defa ailelerimizi misafir edecek ve teknemize ismini veren kedimiz Mia’yı ilk defa tekneye getirecektik. Mia’yı getirme konusunda çok geç kaldığımız bir gerçek. Bu daha çok benim suçum çünkü kedimizin en uzun otomobil yolculuğu evden veterinere gidişi olan 10 dakikalık yolculuğu idi şimdiye kadar. Sadece hafta sonu için 4 saat gidiş, 4 saat dönüş ile kızımıza eziyet etmeyelim diye düşündüm ve Fırat’ı ikna ettim. Ama böyle düşünmeyip en azından birkaç kere Mia’yı da bizimle beraber getirmiş olsaydık, seyre çıkmasak bile en azından tekne ortamına alışmasını sağlayabilirdik. Şimdi ise Mia tekneye Cuma akşamı vardı ve Pazar günü biz onu çok sert bir havaya sokmak zorunda kaldık.
Mia yaşadığı fırtına deneyimi sonrası dinleniyor…
Tekneye İlk Defa Ayak Basan Ailem, Kedim ve Onları Soktuğumuz Fırtına
Olaylar şöyle gelişti; tekneye vardığımızda Mia önce kendine saklanacak en ücra köşeyi buldu ve saatlerce çıkmadı. Biraz biraz güveni yerine gelince etrafı koklamaya başladı. Cumartesi günü de böyle sakin ve ürkek geçti, iskeleden ayrılmadık. Pazar günü annemle babam Fethiye’den tatilden dönerken yanımıza uğradılar. Onların da teknemizi ilk ziyaretleriydi, bu yüzden Cumartesi günü büyük ölçüde tekneyi derleyip toparlamak, içini ve dışını temizlemekle geçti. Pazar günü annemler öğlene doğru geldiler, biraz iskelede vakit geçirdik ve sonra motoru çalıştırıp iskeleden ayrıldık. Annem de babam da çok fazla denize düşkün olmadıklarından onları yakın bir yere götürelim, seyirden çok demirdeyken vakit geçirelim istedik ve iskelemizin olduğu Orhaniye koyunun tam karşısında yer alan İnbükü’ne gitmeye karar verdik. Mia ilk olarak motor çalışınca çok korktu ve ilk saklandığı ücra yerin daha da ücrasını bulmayı başararak tekrar saklandı.
Yapılan Hatalar ve Çıkarılan Dersler
Seyrimiz çok sakin bir havada çok güzel bir şekilde başladı. İlk etapta hiç hava yoktu ama biz de zaten yelken yapma niyetinde değildik. İnbükü’ne doğru Hisarönü körfezinin ortalarında sanki hava yükselecekmiş gibi denizde dalgalanmalar gördük. Fırat dedi ki “yelkenleri basalım, ileride hava var”. Ben ise “hava neredeyse sıfır şu anda, sağnaktır o, boşuna basmayalım” dedim, ama sonuç itibariyle yelkenleri bastık çünkü teknede bir kaptan vardır ve kaptanın dediği olur.
Tekne daha biz ne olduğunu anlayamadan ve camadan vuramadan deli gibi bayıldı. Zavallı annem ve babam ne olduklarını şaşırdılar. Mia’nın ise içeride nasıl korktuğunu tahmin bile edemiyorum. Böyle olunca yelkenlere camadan vurmak yerine aniden kapamayı tercih ettik. Onları stresi sokmadan sanki her şey çok normalmiş gibi davranarak rüzgara dönüp yelkenleri kapadıktan sonra yolun kalanına motor seyriyle devam ettik ama rüzgarın nefes aldıracağı yoktu sanki. İnbükü’nün içi bile deli gibi esiyordu. Yanındaki Çamurlu Koyu’nda şansımızı denemeye karar verdik, ama koyun içinde bile 20 knot hava vardı. Daha önce bu kadar rüzgarlı bir havada demir atma deneyimimiz olmamıştı. Rüzgar bizi bir o yana, bir bu yana savuruyordu ama neyse ki sonunda düzgün bir şekilde demirimizi atmayı başardık ve bir süre alargada kaldık.
Bu seyirde yaptığımız hataları sonradan konuştuğumuzda ise ilk hatamızın havayı düzgün okuyamamak olduğu sonucuna vardık.
Sonraki hatamız ise 30 knot havaya full arma girmekti. Ve son hatamız ise yelkenlere camadan vurmak yerine tamamen kapamak oldu.
Anne-kız birlikte dümen de tutacakmışız demek ki : )
Annemle babamı teknemizde misafir ettikten sonra bayram tatilinden istifade kayınvalidemi de birkaç gün boyunca ağırladık. İlk gün tekneye yerleşmenin ardından daha önce hiçbir tekne tecrübesi olmayan anneme detaylı bir bilgilendirme yaptık. Bu esnada Fırat’ın kuzeni Ahmet, nişanlısı Beylem ve arkadaşımız Kaptan Ali de Göcek’ten bir tekne kiralayarak bize sürpriz yapmak için Orhaniye’ye yola çıkmışlar. Evdeki hesap çarşıya uymayınca istedikleri sürprizi yapamadılar ama bizi yine de çok mutlu ettiler. Tabi yolda bir kaptan ve iki acemi denizci açıklarda yaşanan fırtınavari havanın etkileriyle epey zor zamanlar geçirmişler ama gün sonunda iskelemize yanaştıklarında bizden mutlusu yoktu.
Bayramda Dirsek Bükü mü? Bir Daha Asla!
Ertesi sabah keyifli bir yelken seyri ile farklı boy ve tipte bir çok yelkenlinin doldurduğu Hisarönü körfezini geçerek Dirsek Bükü ‘ne vardık. Ben daha önce orası için kalabalık demiştim, değil mi? Bu, Dirsek Bükü ‘nü bayram tatilinde görmediğim içinmiş, meğer Dirsek Bükü o zamanlar bomboşmuş. Bayram zamanı ise ben diyeyim 100 direk saydım, siz diyin 120; ki bu sadece bulunduğum noktadan sayabildiklerimdi. Demir atacak bir mevkii bulduktan sonra esmeye başlayan 15 – 20 knot civarındaki rüzgar bizi yine epey zorladı ama başarılı bir şekilde demirimizi attık ve kıçtan kara olduk. Akşam ise rüzgar bir esti, bir durdu.
Dirsek Bükü ‘nün sakin günlerinden biri!
Bu Kalabalıkta Demirimizin Taraması Eksikti, O da Olunca Tam Oldu.
Ertesi gün önce Dirsek Bükü ‘ndeki yan komşumuzun demiri taradı. Aniden şiddetlenen rüzgar altında demir tazelemek zorunda kalan komşumuz için üzülüyorduk ki, kısa süre sonra kendimizi aynı durumda bulduk. Aramızdaki fark iskeleden bastıran rüzgara az da olsa direnmelerini sağlayan baş pervanelerinin olması, bizim ise aynı manevrayı baş pervane olmadan yapmak zorunda olmamızdı. Evet, çare demir tazelemekti elbette. Ama o havada ve o kalabalıkta demir atıp tekrar kıçtan kara olmayı riske etmedik ve demiri alıp Dirsek Bükü ‘nden çıktık. Hemen yanımızdaki koy olan Kocabahçe’ye bir göz gezdirdik ama orası da çok kalabalıktı. Ordan tam karşıya Bencik’e gittik ama orada bile esen deli rüzgar bize rahat vermedi. Ve Orhaniye’ye dönmeye karar verdik.
Dirsek Bükü ‘nde az sonra demirimizin tarayacağını bilmeden keyifli keyifli kahvaltı yaparken…
Sakin ve Huzur Dolu Orhaniye
Her ne kadar Orhaniye’ye dönmek istesek de, iskeleye dönmek istemiyorduk. Bu sebeple eğer hava bize müsade ederse Kale Adası’nın arkasında demirlemeye karar vermiştik. Şans bizden yana oldu ve Orhaniye’ye girer girmez rüzgar duruldu. Biz de Kale Adası’nın arkasında alargada kaldık iki güzel gün boyunca. Bu sayede hem eve çok yakın, hem de evden bir o kadar uzak hissettik. Bayram tatilinin bitmesi ile annemi İzmir’e yolcu ettik. Ama bizim tatilimiz henüz bitmedi, iki hafta daha buralardayız. Seyir yapmak, yeni yerler keşfetmek ve yeni maceralar yaşamak için sabırsızlanıyoruz.
Yazılış Tarihi : 15/07/2016
Yelken Dünyası Dergisi, Ağustos 2016 sayısında yayınlanmıştır.
- Bir sonraki yazıda; Benim Mavi Dünyam
Yeni yazılardan ve güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Facebook Sayfamızdan takip edebilirsiniz.
Teknelerde LPG Güvenliği
Teknelerde LPG Güvenliği Tekne sahibi olduktan sonra, elimizden geldiğince her konuda bilgi edinmeye ve kendimizi geliştirmeye başladık. Gerek yelken konusunda, gerek motor konusunda, gerekse de teknenin diğer teçhizatları konusunda hep bir şeyler öğrendik. Ancak teknemizin LPG güvenliği hep bir soru işaretiydi bizim için. Çünkü ne......
17 Haziran, 2023Uzun Bir Aradan Sonra Merhaba
Merhaba dostlar, O kadar uzun zamandır beyaz bir sayfa açıp karşısına oturmadım ki… Uzak kaldım blog yazılarından ve sizlerden. O yüzden kısa bir bilgilendirme yapmak, biraz da iç dökmek istedim. 2022 sezonu güzel bir sezondu. Tekneyle ilk defa Kaş Kekova taraflarına gittik biliyorsunuz. Videoları bu......
26 Mart, 2023Tekneyle Kaş’a Gidiyoruz
2022 sezonu biraz bakım onarım işleriyle başlamış olsa da, sonunda Haziran ayının sonunda iskeleden ayrılıp güneye doğru olan seyrimize başladık. Ve tekneyle Kaş’a gidiyoruz dedik. Ama ne kadar güneye sorusunun cevabı henüz yok çünkü şu an hala Kaş’tayız. İlerleyen günler bize ne getirecek henüz bilmiyoruz.......
15 Temmuz, 2022Tekneye Yıldırım Düşmesi
Tekneye yıldırım düşmesi hikayelerini sağdan soldan duyar, hayretler içinde dinlerdim. Bir gün bizim de başımıza gelebileceği hiç aklıma gelmemişti. Ama geçtiğimiz sezon yani 2021 yılının Ekim ayındaki bir fırtınada bizim de başımıza geldi. Bu yazıyı hazırlamamın sebebi; hem yıldırım düşmesinden etkilenen teknemizde karşılaştığımız aksaklıkları anlatmak......
19 Mart, 2022
No Comments