Maceramız 2016 yılının başlarında ilk görüşte aşık olduğumuz teknemizi bulmamızla başladı. Tabi bu hayallerin sadece gerçekleşme kısmıydı. Öncesinde yıllarca denizde yaşamak üzerine kurulan hayaller, sonrasında bu hayalleri gerçekleştirebilmek için alınan eğitimler ve uygun tekneyi bulma çabaları vardı.
Fırat da, ben de hiçbir zaman büyük şehir insanı olamadık. Üniversiteden sonra 10 yıl kadar çalıştığımız kurumsal hayatlarımızda her zaman her fırsatta kendimizi doğaya atar ve huzur bulmaya çalışırdık. Fırat şanslıydı çünkü kurumsal hayattan kendini kurtarıp freelance hayata benden çok önce geçmişti. Tabi bunda mesleği olan grafik tasarımın etkisi çok büyük. Bense çalışma hayatımın başlarında hep mutsuz olduğum işlerde çalışmış, sonra ise çok severek çalıştığım işimden ve çalışma arkadaşlarımdan ayrılma kararı alırken epey zorlanmıştım. Her ne kadar başka bir hayat istiyor olsam da, var olan düzeni bozmak ve alışkanlıkların dışına çıkmak beni epey zorlamıştı.
Yüzen evimize kavuştuktan sonra ilk bir sene her fırsatta İzmir – Marmaris arasında mekik dokuduk. (bu her fırsatta; her hafta sonu oluyor)
Sonra baktık bu iş böyle olmuyor, bizim aklımız da gönlümüz de Marmaris’te kalıyor, yeni bir düzen kurmaya karar verdik. Ben işimden istifa ettim ve Fırat’la beraber çalışmaya başladım. Artık ikimiz de evden çalışabildiğimize göre, bu yaşamı tekneye taşımaya karar verdik. Ve böylece 2016 yılının Eylül ayından beri mümkün olan her an yüzen evimizde doğanın içinde yaşıyoruz.
Bu hayatı paylaştığımız bir de kuyruklu dostumuz var; kedimiz Mia. Kendisiyle tanışmamız bir trafik kazası vesilesiyle oldu ve Mia sokaklardan eve, evden de tekneye transfer oldu. Biz de teknemize, hayatımıza girdiği ilk günden itibaren bize hep şans getirdiğine inandığımız kedimiz Mia’nın ismini koyduk.
Teknede kedi olur mu dediğinizi duyar gibiyim. Evet başlarda biraz zor oldu Mia’nın denizde yaşama alışması. Sonuçta kediler suyu pek sevmez, değil mi? Bazı zor zamanlarımız oldu Mia ile ama şimdi gayet güzel idare ediyoruz. Biz denizde yaşamayı çok seviyoruz ve doğada huzur doluyoruz. Umarız Mia’da en az bizim kadar huzurlu ve mutludur burada.
8 – 6 çalışan, hafta içleri iş sonrası spora giden, hafta sonları mümkün olduğunca gezmeye ve her tatil olanağını bir şekilde seyahate dönüştürmeye çalışan, kısaca sıradan bir şehir hayatında aynı döngüleri yaşayan biriyken, her şey birden değişti benim için. Hayat bana denizde bir yaşam sundu. Bu yaşamı önceleri her fırsatta deneyimlerken, sonradan bu “her fırsattta”lar bir yaşam şekline döndü. Sabahları masmavi deniz ile yemyeşil ormanın buluştuğu o minik sessiz koyda kuş cıvıltılarını duyarak uyanmak, makyaj yapıp topuklu ayakkabı giymek yerine balıklama denize atlamak, üstüme geçireceğim eski bir bluz ve şort ile tüm günümü geçirmek, akşamları yıldızların altında uyumak, fazlasına ihtiyaç duymadan sadece bana yeten ile yaşamak rutinim oldu.
Bu yaşama adım atarken başımıza gelen birçok olayı kendi bakış açımla iki sene boyunca Yelken Dünyası Dergisi’nde yazdım. Bu yazı serüvenim 2018 yılının Mart ayında derginin yayın hayatına son vermesiyle maalesef son buldu. Fakat her bitiş yeni bir başlangıçtır; bu sayede bu bloğun temelleri atıldı.
Şimdi sizlere de tekne bulma serüvenimiz, tekneye yerleşmemiz, ilk defa yalnız başımıza yelken yapmamız, ilk defa bir koyda demir atıp geceyi orada geçirmemiz gibi bizim için o zaman çok önemli olan ama aslında şimdi geriye dönüp baktığımda da o denli korkulacak şeyler olmayan ve en başından beri adım adım başımıza gelen komik ve trajikomik olaylardan bahsetmek istiyorum. Denizde yaşamak nasıldır, teknede günler nasıl geçer ve insanın başına gelebilecek olaylar nelerdir merak ediyorsanız şanslısınız. Çünkü benim anlatacak, sizin de okuyacak çok şeyiniz var demektir : )
Bunların haricindeyse yoga & meditasyon yapmayı, yazmayı, çizmeyi, fotoğraf çekmeyi ve bunları paylaşmayı çok seviyorum. Eylül 2020 – 2021 arasında bir sene boyunca denizlerdeki maceralarımızı Motorboat&Yachting Dergisi’nde “Mia’nın Mavi Dünyası” başlığı altında paylaştım. Aynı dergide Fırat’la birlikte yazmış olmak ise; benim için başka bir mutluluk kaynağı oldu…
“Kendimi bildim bileli ona aşığım. Ufak bir Ege sayfiyesinde geçen çocukluk yazlarında tanıştım onunla. Mutluluğu, huzuru, neşeyi bulduk çocuk halimiz ile onun koynunda. Ve o da bize çok şey öğretti. Hayat boyu yetecek cesaret kattı damarlarımıza ve naifliği öğretti bize. O gündür bugündür de ayrılmadık onunla. Onu düşünmek bile mutlu olmak için yeterli. Hele ona kavuşmak var ya… Her seferinde tekrar çocuk olmak demek. Sen ne güzel şeysin deniz.”
Çocukluk yazlarım küçük bir Ege sayfiyesinde, adeta denizden çıkmadan geçti. Tuz ve güneş tenimden hiç eksik olmadı. Rahmetli babam sayesinde adeta yüzmeden önce bacak kadar boyumla dalmayı öğrendim. Yüzüme bir karış büyük gelen baba maskesi ile. O kocaman maske ile gördüklerim hayatımı kalıcı olarak değiştirdi sanırım. Hala küçük kaya balıklarına gülümsüyorum.
Deniz, o çocuk halimiz ile bize ne kadar çok şey öğretmiş, ne kadar cesaret katmış kanımıza ve ne kadar kocaman açmış gözlerimizi güzel olan bir çok şeye. Yıllar sonra anlıyorum kıymetini. O kadar çok anı var ki…
Pancar motorlu kayıklar, tavşanlı adalar, turkuaz sularda, beyaz kayalarda hep mutlu çocuklar var o anılarda. Binlerce yıldır bu Ege kıyılarında doğan çocukların anıları da kaderleri de benzer sanırım. Denize, maviye tutkun bir hayat.
Fakat hayat boyu çocuk kalamıyorsun maalesef. O pırıl pırıl yazlar ve dostlar yavaş yavaş tükeniyor. Eğitim, iş, kariyer denilen mahşerin üç atlısı hayallerini çalmak için takılıyor peşine.
İşte bize hayatın döngüsü diye dayatılan bu rutinde, kendimi çemberin içinde buluverdim. Hayat arkadaşım, ortak hayallerimiz ve cesaretimiz olmasa kaybolup gidecekken, denizde bir yaşam hayali ile bir kez daha doğduk adeta.
Şimdilerde, bu ikinci hayatımızda elimizden geldiğince denize ve doğaya uyumlu bir yaşam felsefesi oluşturmaya çalışıyor, yaşadıklarımızı ortak hayallere sahip deniz dostları ile olabildiğince paylaşmaya gayret gösteriyoruz.
Denizde buluşmak dileği ile…
Hikayem; sokaklardan Ege’nin mavisine uzanan bir tekirin hikayesi. Şimdilerde annem ve babam olan Tuna ve Fırat’ın uzun yıllar köpekleri olmuş. Hatta tanıştıkları lise yıllarında köpekleri Tobi ve Tomi’yi birbirleri ile tanıştırmışlar. Fakat Tobi ve Tomi’nin mutluluk dolu ve hızla geçen hayatlarının sonunda, Tuna da Fırat da, onlar ile birlikte kalplerinin bir kısmını toprağa gömmek zorunda kalmışlar. Bu farklı ve derin acı, bir evcil hayvan daha sahiplenmelerine engel olmuş.
Ta ki, o zamana kadar bir adı dahi olmayan, sıska mı sıska, ürkek bir tekir kız olan ben; karşıdan karşıya yanlış zamanda geçmeye karar verene kadar. Gecenin karanlığında, Fırat’ın kullandığı motorun birkaç metre önünde belirmem, Fırat’ın frenlemesine rağmen yavaşlayamayan motorunun bana çarpması, çarpmanın etkisi ile yolun karşı tarafına bir kum torbası gibi fırlamam… Hepsi saniyeler içinde oldu ve bitti. O an minicik ağzından kan gelmiş, yol kenarında yatan ölü bir kediciktim sadece. Fırat’ın gözleri yaşlı bir şekilde koşarak yanıma gelişini, beni sıcak kucağına alışını çok net hatırlıyorum. O an bu zavallı adamcağıza daha fazla acı çektirmemeye karar verip patilerimi kıpırdattım ve hala canlı olduğumun sinyallerini verdim.
O da beni orada bırakıp sıcacık evine gidebilecekken gitmedi ve zor olanı tercih etti. Sonrası hızlı çekim. Yoldan geçen taksici amca, dünyanın en iyi nöbetçi veterineri, iç kanama riski, sabahı çıkartırsa kurtarılır ümidi, sabah canlı ama küs bakan bakışlarım, günlerce süren tedavim ve her gün yanıma gelip ümit dolu gözlerle bana bakan bir kadın ve bir erkek… Yeteri kadar iyileşip artık sokaklara dönebileceğim vakit, beni bir süre evlerinde misafir etmeye karar veren bu kadınla erkek şimdilerde annem ve babam oldular.
Bir nefeste okuyduysanız eğer, altı sene de böyle geçti işte hayatımda. Sokaklarda başlayan hikayem önce beni misafir ettikleri evlerinde devam etti, şimdi ise benim adımı koydukları yüzen evimizde hep birlikte yaşıyoruz. Ne yalan söyleyeyim, başlarda denizde yaşamak olayını pek sevmemiştim ama zaman geçtikçe alıştım, hatta iyi de bir denizci oldum sanırım. Şimdi bağlandığımız iskelelerde de ünlü olmak ile meşgulüm. 40 milletten insana teknede yaşayan ama hiç kaçmayan ve korkmayan kedi pozları kesiyorum 🙂
Mia’nın denizdeki yaşamı ve teknede kedi bakımı ile ilgili detaylara Teknede kedi olur mu? başlıklı yazımızdan ulaşabilirsiniz.
SailingMia.com blog sitesi neden var?
Blog sitemizi oluştururken tek bir amacımız vardı. Faydamız olabilir ümidi ile, başımızdan geçenleri ve deneyimlediklerimizi paylaşmak. Geçen yıllar içinde sizlerden muhteşem dönüşler aldık. Bu güzel dönüşlerin verdiği enerji dışında hiçbir beklentimiz olmadan, yazmaya ve paylaşmaya devam ediyoruz.
Charter yapıyor muyuz, Yelken Eğitimi veriyor muyuz?
Nadir de olsa; charter hizmeti (teknede konaklama) ve yelken eğitimi verip vermediğimiz sorusunu alıyoruz. Hayır, teknemizde yani evimizde bugüne kadar hiçbir ticari faaliyetimiz olmadı, bu yönde bir planımız da yok. Yelken eğitmeni değiliz. Bilgi ve deneyimimiz kendimize için bile yeterli olmayabilir, daha öğrenecek çok şeyimiz var. 🙂
Denizin koynunda, onunla iyi anlaşarak yaşamaya çalışan iki amatör denizci ve bir kediyiz.
Sitemizden, dergi yazılarından gelir elde ediyor muyuz?
Hayır. Blog sitemizde gördüğünüz üzere reklam göstermiyoruz. Sponsorluk anlaşmamız olan marka veya hizmet de yok. Kullandığımız ve memnun kaldığımız bir malzeme veya ürünü tavsiye ettiysek o üründen gerçekten memnun kaldığımızdan emin olabilirsiniz. Yazdığımız dergilerden bugüne kadar hiçbir ücret almadık. Kendi arşivimiz için aldığımız dergileri dahi gururla kendimiz satın alıyoruz.
Sailing Mia’nın motivasyonu gelir elde etmek değil, deniz dostları kazanmak.
Neden bir Youtube kanalımız yok?
YouTube kanalımız var. Ve sizlerin cesaretlendirmesi sayesinde, artık düzenli olarak içerik de üretmeye başladık 🙂 Teşekkürler dostlar!