
04 Nis Çiftlik Koyu ve Kabus Gibi Bir Gece
Geçtiğimiz yazıda sizlere sonbaharda yaptığımız keyifli seyri anlatıyordum ve en son sert havadan dolayı Bozukkale Koyu’nda bir gece daha kalmaya karar verdiğimizden bahsetmiştim. Şimdi sıra hikayenin devamına ve Çiftlik Koyu ‘nda yaşadıklarıma geldi…
Serçe Koyu’nda Keyifli Günler
Bozukkale’de bir gece daha geçirdikten sonra ertesi gün havanın ve denizin iyice sakinleşmesini fırsat bilip Serçe Limanı’na dümen tutuyoruz. Koydan çıktığımızda görüyoruz ki, bir önceki günkü havadan gerçekten eser yok. Hava da sakin, deniz de… Biz de sakin bir şekilde seyrimizi tamamlıyoruz.
Serçe Limanı aynı Bozukkale Koyu gibi girişi zor belli olan bir koy. Koya giriş yaptıktan sonra bizden önce gelip iskeleye yanaşmış olan Ali’nin teknesinin yanına yanaşıyoruz. Biz de aynı onun yaptığı gibi hem demir atıyoruz, hem de tonoz alıyoruz. Malum havalar bu ara biraz kararsız, ekstra tedbirden zarar çıkmaz. Ve ben daha önce hiç gelmediğim Serçe Limanı’na ilk görüşte aşık oluyorum.
Serçe Koyu’nda bizden başka kimse yok. Sessizliğin keyfini çıkartıyoruz…
Koyda yine bizden başka kimse yok, deniz inanılmaz berrak, gökyüzü pürüzsüz, güneş tüm sıcaklığı ile kendini hissettiriyor ve biz sonbaharın dinginliğini tüm iliklerimize kadar hissediyoruz. Ekim ayının sonu olmasına rağmen denize giriyoruz, kürek sörfü ile koyu keşfe çıkıyoruz, karaya çıkıp yakınlardaki Taşlıca Köyü’ne doğru yürüyüş yapıyoruz.
Yeniden Gıda Tedariği Zamanı
Bu huzur dolu iki günden sonra Ali’nin teknesinde su bitiyor ve her ikimizin de gıda tedariği yapması gerekiyor. Bu sebeple Çiftlik Koyu ’na gitmeye karar veriyoruz. Hem oradaki restoranlardan birinin iskelesine yanaşır akşam güzel bir yemek yeriz, hem de koydaki marketlerden biraz ikmal yaptıktan sonra güneye doğru olan seyrimize devam ederiz diye düşünüyoruz. Oysa o an bilmiyoruz ki o günden sonrası için yaptığımız planların hiçbirini gerçekleştiremeyeceğiz. Çünkü doğa ana bizim için başka planlar yapmış…
Çiftlik Koyu ‘nda başımıza gelecekleri bilmeden, Serçe’de geçirdiğimiz son güzel saatler
Çiftlik Koyu ’ndaki Kabus Gibi Gece
Serçe Limanı’ndan ayrılıp Çiftlik Koyu ’na giderken yaptığımız seyrin tamamı motor seyri ile geçiyor, hiç hava yok. Tüm yol motor gürültüsünden kafamız şişiyor. Çiftlik Koyu ’na önce Ali giriş yapıyor, biz de onun yanaştığı Azmak Restoran’ın iskelesine yanaşıp tonoz alıyoruz.
İlk işimiz karaya çıkıp bu güzel koyu yürüyerek keşfetmek oluyor. Koyda ilk defa sezon başında Göcek’e giderken demirlemiştik. Ama o zaman hiçbir restoranın iskelesine yanaşmamış, alargada kalmış ve karaya da çıkmamıştık. Şimdi fırsat bu fırsat; bir de karadan denize bakıyoruz. Hava inanılmaz sakin, çok keyifli bir akşam üstü. Yürüyüşümüzü tamamlayıp teknelere geçiyor önce su depolarını dolduruyor, sonra da akşam yemeği için hazırlanmaya başlıyoruz.
Keyifli bir akşam yemeğinden sonra teknelere geçmeden evvel restoranın işletmecisi “akşam biraz soluğan olabilir, kıç halatlarınızı bir miktar gevşetin ki tekne rahat salınsın” diye bizi uyarıyor. Soluğanlar iri olsa da, alışık olmadığımız bir durum olmadığını düşünerek, tavsiyeye uyduktan sonra dinlenmek için teknelere dağılıyoruz.
Ve Gece Başlıyor…
Gece saat 12:00 – 12:30 civarlarında henüz uykuya dalamamışken, havuzluktan içeri giren flaş ışığı ile irkiliyoruz. Restoran işletmecisi tek tek tüm teknelere ışık tutuyor. Ne olmuş olabilir acaba diyerek hemen dışarı fırlıyoruz. İskelede yaklaşık 6-7 tekneyiz. Her tekneye tonozu atıp alargaya geçmesi söyleniyor. “Soluğan artıyor ve iskelenin tonozu bu kadar tekneyi bu soluğanda taşımaz, hepinizi tek tek iskeleden ayırmamız lazım.” diyorlar.
Şaka mı bu acaba deyip önce gözlerime ve kulaklarıma inanamıyorum, sonra bakıyorum ki tekneler bir bir ayrılıyor iskeleden. Her ayrılan tekne yavaş yavaş uygun bir yere demir atıp alargaya geçiyor. İskelede üç tekne kalıyoruz. İskelemizde Ali, sancağımızda başka bir tekne var. Sıra Ali’ye geliyor. Aynı anda motorları çalıştırıp hazır duruma geçiyoruz. Bu arada soluğan iyice artmış durumda. Tekneler gelen soluğanla bir, yükselip yükselip alçalıyor.
Bu fotoğrafı çektikten saatler sonra başımıza gelecekleri biri önceden anlatsaydı, inanmazdım sanırım. Havanın sakinliğine bakar mısınız?
Her Şey Aynı Anda Olmak Zorunda mı?
Ali öne gidip tonozunu attığında, aynı anda sancak taraftan gelen sağnakla birlikte teknesi iskeleye bordalıyor ve teknesinin kıçı bize çarpmaya başlıyor. Tam o anda yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başlıyor. Yağan yağmur, çakan şimşek, ani esen rüzgar, gelen soluğan ve üstüne üstlük zifiri karanlık bir gece… Daha 10 dakika önce pijamalarımla içeride huzurlu bir şekilde oturuyorken, şimdi aynı pijamalarda dışarıda sırılsıklam, rüzgardan buz kesmiş bir vaziyette elimde usturmaça Ali’nin teknesiyle bizim teknenin arasına paravan yapmaya çalışıyorum. Halime güleyim mi, ağlayayım mı bilemediğim anlardan biri. Telkin etmeye çalışıyorum kendimi ve içimden tekrarlıyorum “Tuna, biraz sabret, az sonra geçecek bunlar…”
“İskeleden Ayrılmanız Lazım…”
O esnada restoranın işletmecisi bize bağırıyor, “Abi sizin bir an önce iskeleden ayrılmanız lazım, ayrılın bir an önce…” Anın şoku, doğru düşünememe hali, yağmur, rüzgar… Sanki her şey bize karşı o anda. Sancak tarafımızdan esen 20 – 25 deniz mili havada palamar halatlarımızı çözüp iskeleden ayrılma manevrasına başlıyoruz. Ve rüzgar bizi iskele tarafımızdaki Ali’nin teknesine yapıştırıyor. Orada kalamayız, bir an önce kurtulmamız lazım bu durumdan. Motora tam yol verip Ali’nin teknesine sürterek de olsa kurtarıyoruz kendimizi. Fırat dümende, ben elimde usturmaça oraya mı sıkıştırayım buraya mı sıkıştırayım bilmez bir halde bir öne bir arkaya gidip geliyorum. Böyle uzun uzun anlattığıma bakmayın, bunların hepsi saniyeler içinde oluyor. Ali’nin teknesinden kurtulup açığa çıktığımızı sandığımız anda bu sefer de T iskelenin ucundaki çıkıntıya sürtüyoruz. Sürtmeyle birlikte gelen seslerse uzun süre kulaklarımda kalacak cinsten…
İskeleden ayrılıyoruz ayrılmasına ama çevredeki iskelelerden de bizden önce ve sonra ayrılmış diğer teknelerle birlikte bu sefer de küçük koyun içinde demir atmak için köşe kapmaca oynuyoruz. Ne rüzgar sakinlemiş durumda, ne yağmur, ne de dalga… Şanslıyız ki daha önce demirlediğimiz bir koydayız, dip yapısını ve derinlikleri biliyoruz. Şanssızız ki 5 dakika önce çıkmış olsak bu yaşadıklarımızın hiçbirini yaşamayacağız.
Bu Sefer de Demir Atma Telaşı
Önümüzden arkamızdan geçen ve bizim gibi kargaşa içinde demirlemeye çalışan diğer tekneler eşliğinde ilk uygun bulduğumuz anda demiri bırakıyoruz. Etrafımızdaki tekneler dolayısıyla daha derine gidemeyip 6-7 metreler civarına demir atıp, ancak 2 katı da kaloma bırakabiliyoruz. Daha fazla kaloma bırakamıyoruz çünkü kıyıya çok yakınız.
İlk iş bordamızdaki hasarı kontrol etmek oluyor, acaba durum ne kadar ciddi? O kadar karanlık ki, yağmur ve dalganın da etkisi ile güverteden sarkarak fener yardımı ile hasarı tam olarak tespit etmek o an için imkansız. Ancak durum sadece boya hasarı gibi gözüküyor. İçeri bakıyoruz tekne su yapıyor mu diye, onda da şimdilik bir sıkıntı yok gibi.
Tetikte Geçen Bitmeyen Saatler
Demirlemeden sonraki ilk bir saat kadar motoru kapatmıyoruz, rölantide çalışıyor. Sanki bir şey olacak ve her an demir almamız gerekecekmiş gibi tetikteyiz. Biz nasıl uygun kalomayı bırakamadıysak çevremizdeki tekneler de aynı durumda olabilir. Bizim demirimizin tarayabileceği gibi, onların da demiri tarayabilir. Evet iskeleden ayrıldık, bir şekilde gecenin karanlığında esen rüzgar ve yağan yağmura rağmen demirimizi attık ama çok huzursuzuz.
Soluğan mı? Ondan bahsetmek bile istemiyorum. Benim bugüne kadar okuduğum, bildiğim soluğan değil bu. Bildiğiniz iri iri dalgalar hiç hız kesmeden koyun içine giriyor. Rüzgar karadan esiyor. Dalga açıktan geliyor. Tekne rüzgara dönüyor ve dalgayı sabaha kadar iskele bordadan alıyor. Hacıyatmaz gibi tekne bir o yana, bir öbür yana yatıp yatıp dikeliyor. Bizim yaşadığımız huzursuzluk neyse, içeride Mia ne halde acaba? Fırat’la iş bölümü yapıyoruz. O bana kıyamayıp beşik gibi sallanan kıç kamarada Mia’ya bakmaya razı oluyor, ben de havuzlukta nöbet tutup bizi ve çevremizdeki tekneleri gözlüyorum.
Dakikalar geçmek bilmiyor, sabah bir türlü olmuyor. Saate bakıyorum; 03:40. Sanki aradan saatler geçmiş gibi hissediyorum, bir sonraki saate bakışımda saat sadece 03:45 olmuş.
Ve Sonunda Sabah Oluyor
İşte böyle huzursuz, uykusuz, sallantılı ve soğuk bir gecenin sonunda güneş doğuyor. İlk iş aydınlanan havayla birlikte tekrar tekneyi kontrol ediyor ve hemen demir alıp Çiftlik Koyu ’ndan ayrılıyoruz. Ayrılıyoruz ayrılmasına da, Orhaniye’ye mi dönmeli, ne yapmalı kararsızlığı içerisindeyiz. Bordamızdaki çizik gibi görünen hasarın göründüğünden daha ciddi olabilme ihtimalini göz önünde bulundurarak risk almıyor ve onarım için Marmaris’e gitmeye karar veriyoruz.
Gecenin hatırası iskele bordamızda duruyor : (
Şanssızlık Peşimizi Bırakmıyor
2 saatlik bir seyrin ardından Netsel Marina’ya giriş yapıyoruz. Şansımıza Uluslararası Yat Yarışları’nın olduğu haftaya denk gelmişiz ve marina inanılmaz kalabalık. Ama bize bir yer buluyorlar neyse ki, hem de yarışlarda yer alan bakım firmamızın sahibi Zafer Bey’le aynı pontondayız. Zafer Bey hemen yanımıza geliyor ve tekneyi kontrol ediyor. Çok şükür iskele bordamızdaki boya hasarı ve kıç taraftaki can simidinin takılı olduğu yamulan kromlardan başka bir hasarımız yok. Bu işleri de sigortadan halletmeye karar veriyor ve hemen sigorta şirketiyle iletişime geçiyoruz. Ertesi gün Pazar olduğu için eksperin gelmesi Pazartesi gününe kalıyor. Aynı gün eksper geliyor, tekne karaya alınıyor ve bakım işleri bir an önce başlıyor.
Tekne Sigortasının Önemi
Bu olay vesilesiyle yat sigortacılığı konusunda deneyimli bir firmayla çalışıyor olmanın önemini fark ediyoruz. Sigorta acentemiz son derece profesyonel bir şekilde bize yardımcı oluyor, tüm işlemler vakit kaybetmeden tamamlanıyor.
Bizden birkaç saat sonra Ali’de geliyor Marmaris’e. Onun da teknesinde hasar var ve karaya alınması lazım. O başka bir bakım firması, başka bir sigorta şirketi ve başka bir marinayla anlaşmış durumda. Sigorta işleri bizim kadar hızlı ilerlemiyor ama sonunda onun da teknesi karaya alınıp bakımı başlıyor ve hasarı gideriliyor.
Hesaplarda olmayan kara bakımı
Hata Nerede?
Sonbaharda havalar güneye dönerken, güneye açık bir koyda ne işiniz var dediğinizi duyar gibiyim. Ben ki havayı her zaman birkaç farklı kaynaktan kontrol ederim. Çiftlik’te bulunduğumuz gün de yine aynı şekilde 4-5 farklı kaynaktan bilgi almıştım. Görünürde rüzgar az bile değil, o gece ve ertesi gün hiç yoktu. O ani sağnaklar, o sabaha kadar bitmeyen iri dalgalar nereden ve neden geldiler hiç anlamadım. Oysa ne kadar güzel bir akşam üstüydü ve her şey ne kadar güzel başlamıştı…
Bu hadiseden aldığımız derslere gelirsek… Tek başına rüzgar durumunu kontrol etmek asla yeterli değil. Rüzgar haricince; bulutlar, sıcaklıklar, yağış, dalga durumu, barometre… Bunların hepsini takip etmek gerekiyor. Belki o akşam gözümüzden kaçan bir şey vardı. Belki deneyimli bir denizci bizim göremediğimizi önceden görür ve o koya gitmek yerine başka bir koya gitmeyi tercih ederdi, bilmiyorum.
Geriye bakıp düşündüğümde aklıma takılan diğer bir nokta ise güneye açık bir koyda yer alan restoran iskelelerinin, irileşen soluğan sebebiyle tüm misafir tekneleri gecenin karanlığında rüzgara ve yağmura rağmen alelacele alargaya göndermeleri oluyor.
Aklımda Kalan Sorular
Acaba tonozlar daha sağlam olamaz mıydı? Lokasyonu iyi tanımaları sebebiyle soluğanın irileşmesi öngörüsünde bulunabiliyorlar ise, iskeleyi terk etme işlemi son ana bırakılmak yerine daha erken yapılamaz mıydı? En baştan “akşam hava uygun değil, iskeleye yanaşmayın, alargada kalın” denemez miydi? Ya da hadi hava aniden ve beklenmedik bir şekilde patladı, sancaktan gelen ani sağnaklara rağmen bizi “hadi çıkın, hemen çıkın” diye göndermek ne kadar doğruydu? Bizim yerimizde daha deneyimli bir kaptan olsaydı veya biz kaptan olarak hemen çıkın dayatmasını kabul etmesek, sağnakların geçmesini bekleyerek uygun bulduğumuz anda çıkış yapsaydık; her şey farklı olur muydu?
İşte bunlar aklıma takılan sorular. Henüz cevaplarını bulabilmiş değilim ama her şey illa ki deneyimle sabit. Bizler denizde deneyim kazandıkça bu cevaplanmamış sorular da umuyorum ki bir bir cevaplanacaklar.
Yazılış Tarihi :12.12.2017
Yelken Dünyası Dergisi, Ocak 2018 sayısında yayınlanmıştır.
- Bir sonraki yazıda; Plansız Kara Bakımı
Yeni yazılardan ve güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Facebook Sayfamızdan takip edebilirsiniz.
Teknelerde LPG Güvenliği
Teknelerde LPG Güvenliği Tekne sahibi olduktan sonra, elimizden geldiğince her konuda bilgi edinmeye ve kendimizi geliştirmeye başladık. Gerek yelken konusunda, gerek motor konusunda, gerekse de teknenin diğer teçhizatları konusunda hep bir şeyler öğrendik. Ancak teknemizin LPG güvenliği hep bir soru işaretiydi bizim için. Çünkü ne......
17 Haziran, 2023Uzun Bir Aradan Sonra Merhaba
Merhaba dostlar, O kadar uzun zamandır beyaz bir sayfa açıp karşısına oturmadım ki… Uzak kaldım blog yazılarından ve sizlerden. O yüzden kısa bir bilgilendirme yapmak, biraz da iç dökmek istedim. 2022 sezonu güzel bir sezondu. Tekneyle ilk defa Kaş Kekova taraflarına gittik biliyorsunuz. Videoları bu......
26 Mart, 2023Tekneyle Kaş’a Gidiyoruz
2022 sezonu biraz bakım onarım işleriyle başlamış olsa da, sonunda Haziran ayının sonunda iskeleden ayrılıp güneye doğru olan seyrimize başladık. Ve tekneyle Kaş’a gidiyoruz dedik. Ama ne kadar güneye sorusunun cevabı henüz yok çünkü şu an hala Kaş’tayız. İlerleyen günler bize ne getirecek henüz bilmiyoruz.......
15 Temmuz, 2022Tekneye Yıldırım Düşmesi
Tekneye yıldırım düşmesi hikayelerini sağdan soldan duyar, hayretler içinde dinlerdim. Bir gün bizim de başımıza gelebileceği hiç aklıma gelmemişti. Ama geçtiğimiz sezon yani 2021 yılının Ekim ayındaki bir fırtınada bizim de başımıza geldi. Bu yazıyı hazırlamamın sebebi; hem yıldırım düşmesinden etkilenen teknemizde karşılaştığımız aksaklıkları anlatmak......
19 Mart, 2022
No Comments