Her şey bir hayaldi bir zamanlar…

Her şey bir hayaldi bir zamanlar…

Bundan tam altı sene önceymiş amcam bizi evine davet ettiğinde. Evi diyorsam, yanlış anlamayın tabi, teknesinden bahsediyorum. O zamanlar Martı Marina’da bağlıydı teknesi. Bizim için çok büyük bir mutluluk kaynağı olmuştu bu davet. Şimdi aradan yıllar geçmiş, eski albümleri karıştırırken o ziyarette çektiğimiz fotoğraf ve videolar çıktı karşımıza. Geçirdiğimiz o güzel hafta sonunun ardından marinaya yanaştıktan sonra arabamıza doğru ilerlerken bir yandan etraftaki güzelliklerden bahsediyor, bir yandan da kameraya dönüp diyoruz ki; “İnşallah bir gün bizim de teknede yaşama hayali miz gerçek olur. Deniz bizi çağırıyor, dalgalar kulağımıza fısıldıyor, bizim denizde olmamız lazım.” Ve 10 sene sonrası için hayal kurmaya başlıyoruz. Bu videoyu izlerken çok garip duygular yaşadım, çok duygulandım. Bizim bir hayalimiz vardı ve biz bu hayali gerçekleştirdik. Bu tabi ki maddi imkanlarla da bağlantılı bir şey. Ama çevremizde o kadar çok insan var ki hayallerini gerçekleştirebileceği imkanları olsa bile gerçekleştiremeyen. Ve kalıpların dışına çıkmaktan korkan…

Hayat Konfor Alanının Bittiği Yerde Başlıyor!

Bir yerlerde okumuştum “hayat, konfor alanının bittiği yerde başlar” diye. Konfor alanı, daha işin başındayken nasıl sonuçlanacağını bildiğimiz, yaparken tereddüt yaşamadığımız, kendimizi güvende hissettiğimiz, rutine bağladığımız yaşam alanıdır. Kendimizi güvende hissederiz çünkü ne olacağını biliriz sonunda. Oysa sonucunu bilmediğimiz durumlardır korkutan bizi. İşte tam da o anda iyi hissetmez mi insan kendini? Sabah limandan ayrılırken her ne kadar emniyetli davranıp hava durumunu kontrol etsek bile, tam olarak neyle karşılaşacağımızı bilemeyiz. Demir attıktan sonra ne kadar deneyimli olursak olalım demirin tarama ihtimalini göz ardı edemeyiz ya da demiri alırken sorunsuz alıp alamayacağımızı bilemeyiz. İşte bunlar konfor alanımızın dışında olan şeyler. Bunlar bize kendimizi iyi hissettiren, yaşadığımızın farkına varmamızı sağlayan küçük detaylar. Bundan tam altı sene önce bize deselerdi bu geçtiğiniz yollar sizi ileride teknenize götüren yollar olacak, bu denizlerde yelken yapacak, bu koylarda demir atacaksınız diye, herhalde kocaman bir “hadi canım sen de…” derdim.

Oysa bugün kendime ve hayallerime daha çok inanmam, güvenmem gerektiğinin farkındayım.

 Denizde Yaşamın Bana Kazandırdıkları

Henüz sadece altı aydır tekne sahibiyiz. Bu kadar kısa sürede bile yaşamımda çok şeyin değişti. Kendimle ve hayatımla ilgili birçok yeni şey öğrendiğimi, bu öğrenmenin her geçen gün devam ettiğini ve farkına varmadığım bazı özelliklerimi keşfettiğimi söyleyebilirim. İlk öğrendiklerimden biri aslında çok daha az şeyle yetinebiliyor olduğumuz. Daha azla yetinmek ise daha azla mutlu olabilmek anlamına geliyor.

Günlük yaşamlarımızda ne kadar çok şey tüketiyoruz farkında mısınız? Çok daha azla doyabilecekken gereğinden fazla yemek yiyoruz. Bulaşık yıkarken, dişlerimizi fırçalarken gereğinden fazla su kullanıyoruz. Bir gün giyerim nasılsa deyip, hiçbir zaman giymeyeceğimiz kıyafetler satın alıyoruz. Sadece iki kişilik bir aileyken on iki kişilik yemek takımımız oluyor…

Denizde yaşamak bana ihtiyacım kadarına sahip olmayı, ihtiyacım kadarını kullanmayı, daha disiplinli olmayı öğretti.

Hava bozmaya başlamışken, dalgalar üstüne üstüne gelirken pür dikkat dümen tutmayı öğretti. Ben yapamam, beceremem demek yerine kendime olan inancımın artmasını sağladı. Çünkü istedikten sonra yapamayacağımız hiçbir şey yok aslında. Denizde yaşam hırslara, bencilliklere yer olmayan mütevazi bir yaşam. Herkesin birbirine yardım etmek için can attığı bir yaşam. Mesela tanışmadığı halde denizde karşılaştığında birbirine selam veren denizcilerin, trafikte direksiyon başındayken aynı hareketi sergilememesi çok enteresan, değil mi? Ya da teknesini bırakıp köye alışverişe giderken komşu tekneye bir ihtiyacının olup olmadığını sormak. Şehir hayatının günlük koşturmacaları içinde hangimiz alışverişe giderken bir ihtiyacı olup olmadığını öğrenmek için komşuya uğruyoruz ki?

Yeni Bir Macera Bizi Bekliyor!

Bizim tekne Orhaniye’de olunca, bir süre her seyre çıktığımızda aynı civarlarda yelken yaptık, demirledik ve iskeleye döndük. Rotamızda Hisarönü, Bencik, Selimiye vardı.  Geçtiğimiz hafta sonu Fırat da ben de biraz daha uzun yol yapmaya ve yeni yerler keşfetmeye hazır olduğumuzu hissettik. Cuma akşamı iş çıkışı büyük bir heyecanla arabaya atladık ve teknemize gittik. Yerleştikten sonra ilk işimiz hepimize deniz sevdasını aşılayan, bizlere cesur olmamız ve hayallerimizin peşinden gitmemiz konusunda örnek olan Sadun Boro’nun kitabı Vira Demir’e danışıp Cumartesi sabah nereye gideceğimize karar vermek oldu. Oraya mı buraya mı gitsek diye bir süre fikir alışverişinde bulunduktan sonra hava raporlarını da dikkate alarak istikametimizi Dirsek Bükü olarak seçtik. Sabah uyanınca çok oyalanmadan yola çıktık. Rüzgar çok kolayımıza değildi. Tramola ata ata yaklaşık üç buçuk saat süren çok keyifli bir yelken seyri yaptık.

Dirsek Bükü'ne olan seyrimiz çok keyifli geçti.Dirsek Bükü’ne olan seyrimiz çok keyifli geçti.

Kameriye, Koca ada, Uzun ada, Topan adası ve Kargı adasını bir bir dümen suyumuzda bırakarak Dirsek Bükü diğer adıyla Ağıl Koyu’na giriş yaptık.

Uygun derinlikte demirimizi atıp kıçtan kara yaptık ve kendimizi hemen turkuaz sulara bıraktık. Koyun çok korunaklı olmasından, suyun berraklığından, dip yapısının güzelliğinden, tabi bir de restoran barındırmasından olsa gerek etrafta fazlaca yelkenli ve motoryat vardı. Ama hepsi birbiriyle belli bir mesafede olduğundan rahatsız hissetmedik kendimizi.

Seyir Sonrası Biraz Keyif Biraz İş Zamanı

Biraz dinlenip keyif yaptıktan sonra uzun zamandır yapmak isteyip de fırsat bulamadığımız bir iş vardı sırada; halatlarımıza piyan yapmak. Bunu yapmaktaki amacımız hem yavaş yavaş uçları deforme olmaya başlayan halatların ömrünü uzatmak hem de göze daha güzel görünmelerini sağlamaktı. Çok da basit bir işlemmiş. Piyan için gerekli olan mumlu ipi önceden satın almıştık zaten. Buna ek olarak bir çakmak, bir bıçak ve bir de elektrik bandı yardımıyla internetten ilgili bir iki video izledikten sonra yarım saat kırk dakika gibi bir sürede tüm halatlarımıza adi piyan yaptık ve böylelikle bir deniz keyfini daha hak etmiş olduk. Akşam havuzlukta yemeğimizi yedik ve günün yorgunluğu ile yıldızların altında uyuyakaldık. Normalde şehir yaşamında uykusuzluk çeken ben, teknedeyken çok güzel uyuyorum, sabahları erkenden zinde bir şekilde uyanıyorum. Sağlıklı beslenip, bol bol yüzüyorum. Ve bu yaşamı çok seviyorum.

Halatlara piyanHalatlarımıza ilk defa piyan yapıyoruz.

Coppercoat’un Güzelliği ve Ömrünü Tamamlamış Tutya

Pazar sabahı hafif bir kahvaltının ardından teknenin altını temizlemek için maske, şnorkel, palet eşliğinde bir elimizde süpürge, bir elimizde sünger indik suyun altına. Teknenin altında yeni yeni oluşmaya başlayan jelimsi tabakayı temizledik. Bu sayede Coppercoat ilk günkü haline döndü. Bu aşamada Fırat daha çok çalıştı. ense her fırsatta iki çalışıp üç kaytardım. Bu iş çok ilgimi çekmedi açıkçası. Ama ben de ona manevi destek oldum “çok iyi gidiyorsun, süpersin, böyle devam” diyerek… Hayat müşterek ne de olsa, değil mi? : )

Bu uzun temizlik faslı sonrası bir süredir çalışmayan hız göstergemiz dönüş yolunda çalışmaya başladı. Çok sevindik buna. İşte bu küçük mutluluklar, emek verince karşılığını aldığını görmek çok güzel hisler. Fırat’ın teknenin altına inip yaptığı gözlem esnasında pervanedeki tutyanın da bitmek üzere olduğunu fark ettik. Teknenin kara bakımı yapılalı henüz sadece altı ay olmuştu. Tutyanın neden bu kadar kısa sürede bittiğinin sebebini bulmamız gerekiyor. Ve en önemlisi de tekne sudayken tutyayı yenisi ile değiştirmemiz gerekiyor. Bu da sanırım başka bir macera olacak bizim için…

tekne altı temizliği Kaptan teknenin altını temizlerken…

Buna benzer durumlara hazırlıklı olmak ve deniz hayatının en büyük keyiflerinden biri olan dalış sporunu yapabilmek için scuba ekipmanı alma fikrimiz baştan beri vardı. Geçenlerde ise çok uygun fiyata bir sete (BC dalış yeleği + birinci ve ikinci kademe regülatör + ahtapot + çift göstergeli konsol) denk geldik. Fırat da ben de sertifikalı dalgıç olduğumuz için ilk etapta bir tane aldık tekneye. Şimdi tek eksiğimiz tüp ve soğuk sularda ihtiyaç duyacağımız dalış elbisesi. Ancak bizim sularımızın ortalama sıcaklığının 25 derece civarı olduğunu düşünürsek elbisenin çok aciliyeti yok herhalde. Bu seti almamızın sebebi; ne olacağı belli olmaz, çapa takılır, dalıp bakmak gerekir… Ya da en yakın örnek teknenin altına inmek gerekir diye bir önlem bizimkisi. Ama önlem almak sonradan pişman olmaktan iyidir her zaman.

Eve Dönüş Zamanı

Dönüş yolu ise çok öğretici oldu bizim için. İlk olarak rotamızda balıkçıların bırakmış olduğu ağ şamandırası, pet şişe ve strafor gibi birçok yüzen objeye denk geldik. Yelken seyrinde ağlara salmayı ve dümen palasını, daha da kötüsü motor seyrinde pervaneyi dolama riski var. Bunlardan bir tanesini deniz yüzeyinde gördüğümüzde gözümüz hemen yakınlarında başka var mı diye etrafı tarıyoruz. Birkaç şamandırayı yan yana görünce ise rotadan çıkmak, adeta slalom yapmak söz konusu oluyor. Bu yüzden çok dikkatli olmamız, gerek gördüğümüzde ise rotamızı dikkatlice değiştirmemiz gerekti. Bu şamandıraların yarattığı olumsuzluk dışında rüzgar da gidişteki kadar kolayımızda değildi. Rüzgarın yönü sıklıkla değişmesine rağmen dönüş yolumuzda genelde pupaya yakın geniş apaz bir seyir yaptık.  Birkaç kez de kavança manevrası yaparak rotamızı tutturduk.

Bol bol pratik yapma imkanı bulduğumuz dönüş seyrimizin ödülü geçmiş yelken seyirlerimize nazaran daha düzgün rota izi oluşturmaya başlamamız ve ortalama seyir hızımızın yükselmesi bizi ilerleyen günlerde yapmak istediğimiz uzun seyir planlarımız için daha da hevesli bir hale getirdi. Yeni şeyler öğrenip bunları pratiğe döküp deneyimimizi arttırdıkça aldığımız keyif gün be gün artıyor. Bizse; vedalaşmamız gerekmeyen günlerin hayalini kurarak, her seferinde daha zor vedalaşıyoruz teknemizle ve ona ev sahipliği yapan maviliklerle…

 

Yazılış Tarihi : 11/06/2016
Yelken Dünyası Dergisi, Temmuz 2016 sayısında yayınlanmıştır.

 

 

Yeni yazılardan ve güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Facebook Sayfamızdan takip edebilirsiniz.

Sailing Mia'yı Facebook'ta takip et

facebook.com/sailingmia

 

  • Teknelerde LPG Güvenliği Tekne sahibi olduktan sonra, elimizden geldiğince her konuda bilgi edinmeye ve kendimizi geliştirmeye başladık. Gerek yelken konusunda, gerek motor konusunda, gerekse de teknenin diğer teçhizatları konusunda hep bir şeyler öğrendik. Ancak teknemizin LPG güvenliği hep bir soru işaretiydi bizim için. Çünkü ne......

  • Merhaba dostlar, O kadar uzun zamandır beyaz bir sayfa açıp karşısına oturmadım ki… Uzak kaldım blog yazılarından ve sizlerden. O yüzden kısa bir bilgilendirme yapmak, biraz da iç dökmek istedim. 2022 sezonu güzel bir sezondu. Tekneyle ilk defa Kaş Kekova taraflarına gittik biliyorsunuz. Videoları bu......

  • 2022 sezonu biraz bakım onarım işleriyle başlamış olsa da, sonunda Haziran ayının sonunda iskeleden ayrılıp güneye doğru olan seyrimize başladık. Ve tekneyle Kaş’a gidiyoruz dedik. Ama ne kadar güneye sorusunun cevabı henüz yok çünkü şu an hala Kaş’tayız. İlerleyen günler bize ne getirecek henüz bilmiyoruz.......

  • Tekneye yıldırım düşmesi hikayelerini sağdan soldan duyar, hayretler içinde dinlerdim. Bir gün bizim de başımıza gelebileceği hiç aklıma gelmemişti. Ama geçtiğimiz sezon yani 2021 yılının Ekim ayındaki bir fırtınada bizim de başımıza geldi. Bu yazıyı hazırlamamın sebebi; hem yıldırım düşmesinden etkilenen teknemizde karşılaştığımız aksaklıkları anlatmak......

No Comments

Post A Comment