Teknem Benim Evim

Teknem Benim Evim

Geçen yazımda “6 hafta teknede kaldıktan sonra evimi özledim ama rahatını ve konforunu değil; çünkü aynı konfor benim için teknede de var.” diye yazmıştım. Sonra düşündüm; neydi tekneyi konforlu kılan benim için, evim gibi hissettiren?

Sonuçta teknede evlerimizdeki gibi teknolojinin tüm nimetlerinden faydalanamıyoruz, değil mi? Her teknede bulaşık makinesi, çamaşır makinesi, mikrodalga fırın yok, temizliğe yardım eden biri yok, sınırsız elektrik ve su yok. Ama bir yeri eviniz bellemek için, konfor olmazsa olmaz diye bir kaide de yok. Denizi seviyorsanız ve denizde bir yaşam hayal ediyorsanız bunların hiçbiri vazgeçilmez olmuyor. Suyu ve elektriği sınırlı kullanırım, bulaşığı ve çamaşırı elde yıkarım.

Yeter ki denizdeyken hissettiğim o özgürlük hissi, o doğayla iç içe olmanın verdiği huzur bir daha hayatımdan eksik olmasın.

En Sevdiğim Şey; Alargada Olmak

Denizdeyken en çok sevdiğim şeylerden birisi alargada olmak. Hatta kıçtan kara olmaktansa alargada olmayı tercih ederim. Belki bunun sebebi alargada olmanın bana hissettirdiği özgürlük duygusudur belki de bir kere kıçtan karayken demirimiz taradığında yaşadığımız tatsız deneyimdir. Tatsız deneyim demişken; geçtiğimiz Temmuz ayında Dirsek Bükü’nde bük çok kalabalık ve tekneler dip dibe kıçtan kara olmuşken, iskelemizden uzun süre sert esen rüzgarın dövdüğü teknemiz demir taramış ve karadaki halatları mı alalım, demiri mi toplayalım ne yapacağımızı bilememiş en sonunda yan teknelerin de yardımıyla apar topar kıyıya yüzüp halatları alıp, ardından demir toplamıştık.

Yaşadığımız bu deneyimden şöyle bir ders çıkardık o zaman; bir daha böyle bir hadise yaşarsak hiç kıyıya gitmekle vakit kaybetmeyecek, halatları orada bırakıp bir an evvel demir toplayacağız. Halatlar sonradan da gidip toplanabilir nasılsa. Kıçtan karayken demirin taraması durumunda karaya olan mesafenin azlığından dolayı hızlı reaksiyon göstermek mecburiyeti varken, alargada (kıyıya çok yakın bir yer tercih edilmediyse) demirin taradığını fark edip aksiyon almak için daha çok zaman ve daha az stres olacaktır.

kıçtan karaKıçtan kara olmanın da artıları var ama alarga başka… 

Alargada kalmanın sevdiğim başka bir özelliği de teknelerin rüzgarın estiği yöne doğru dönme eğilimleri. Bu bana bir ritüelmiş gibi geliyor.

Sanki tüm tekneler sessiz bir müziğin notaları ile dans ederek rüzgara dönüyor, onu selamlıyor ve minnetlerini sunuyorlar.

Denizde Tembelliğe Yer Yok

Denizde olmakla ilgili sevdiğim bir diğer şey ise devamlı tetikte olmak. Çünkü denizde tembelliğe yer yok. Hava çok sakinken, siz sakin bir koyda huzurlu bir şekilde demirdeyken bile olabilecek herhangi bir aksiliğe karşı hazırlıklı olmanız gerekiyor. Bu da size değişik bir zindelik hissettiriyor ve farkındalık veriyor. Dışarıdan veya tekneden gelen tüm seslere daha bir kulak kesiliyorsunuz çünkü her sesin bir manası var. Hava ilk soğuduğunda normalden biraz daha gürültülü çalışan motorun sesi, günün ilk ışıklarıyla kamarada siz derin uykudayken fazla yakından gelen bir teknenin sesi, pırpırlanmaya başlayan bir yelkenin sesi gibi… Deniz size beklemeyi ve sabretmeyi de öğretiyor. Rüzgarsız bir havada rüzgarı beklemek veya çok rüzgarlı bir havada rüzgarın sakinlemesini beklemek gibi. Kısacası tekneyi sadece bir tekne olarak görmüyorum ben, evim olarak görüyorum. Teknem, beni hayatın daha çok içine çeken, yaşadığımı daha çok hissetmemi sağlayan evim. Ve ben evimden uzak kaldığımda onu çok özlüyorum.

Kısa Bir Simi Kaçamağı Daha

Tekneden döneli ve tekrar gidemeyeli birkaç hafta olmuş, biz “Mavi Dünyamız’a” büyük bir özlem duyuyorken kısa da olsa bir kaçamak yaptık ve hafta sonu için Orhaniye’ye teknemize gittik. Kasım ayının ortasıydı ve tam anlamıyla “Sarı Yaz” olarak tabir edilen dönemdi. Hava sıcaklıkları yaz mevsimini aratmıyor, deniz çarşaf gibi dümdüz, rüzgar yok denecek kadar az. Sanki güneşin önüne bir filtre koyulmuş gibi, yumuşacık sarı tonlar hakim tüm doğaya.

Orhaniye Sari YazOrhaniye’de sarı yaz, bulutlu bir akşam üstü…

Böyle bir güzelliği şehirde fark edemiyor insan maalesef. Neyse, kısa da olsa bir Simi kaçamağı yaptık yine. Geçen gidişimiz sezonun sonuna denk gelmişti ama sezon henüz bitmemişti, büyük yolcu gemileri kafilelerce turist taşıyordu hala adaya. Bu gidişimizde ise sezon bitmiş ve turistik mağazaların büyük bir çoğunluğu kapanmış. Adada lokal halk dışında parmakla gösterilecek kadar az sayıda turist vardı sadece, bunlardan ikisi de bizdik.

Simi’de Kimsecikler Kalmamış

Limana girerken girişteki liman polisi bizi çağırır mı, oraya aborda olmamıza gerek var mı acaba diye düşünüyorduk ama polis merkezinde kimsecikler yoktu. Biz de orayı es geçip doğru limana girdik. Bu sefer de gözümüz turuncu tişörtlü palamarları aradı, nereye yanaşacağımızı söylesinler ya da yanaşırken bize yardımcı olsunlar diye ama şans işte, onlar da yoktu. Hatta limanda doğru düzgün yelkenli yoktu. Daha doğrusu Simi’nin limanını bırakın, seyrimiz boyunca koca Hisarönü Körfezi’nde bizden başka tekne görmedik. Bu güzel Kasım gününü, bu güzel havayı değerlendiren bir bizdik o anda.

yelken seyriKörfezi süsleyen yelkenlileri görmeyi özledik.

Neyse, Simi limanının tenhalığından istifade, kafamıza göre kendi uygun gördüğümüz bir yere yanaştık. Geçen gidişimizde limanın güney tarafına yanaşmıştık, bu sefer değişiklik olsun diye kuzeyine yanaştık. Yine demiri karşı tarafa yakın bir yerde attık ve yavaş yavaş tornistan vererek kıyıya yanaştık. Kıyıda halat atacağımız kimse olmadığı için Fırat’la şöyle planlamıştık;  ben dümende kalacaktım, Fırat yanaşır yanaşmaz karaya atlayacaktı ve ben ona hemen halatları atacaktım. Ama buna gerek kalmadı çünkü yardımsever biri geldi ve bağlanmamıza yardım etti.

Yanaştıktan sonra fark ettik ki, bağlı bulunduğumuz kısımda elektrik panosu yok. Çok uzakta bir tane var ama, bizim elektrik kablomuz o kadar uzun değil. Doğru söylemek gerekirse tüm süreci başa alıp başka bir yere tekrar yanaşmaya üşendik, nasılsa sadece bir gece kalacağız, akülerle idare ederiz dedik ve orada kalmaya devam ettik.

Balık Tutamayan Faydasız Oltalarımız

Bu sakin ve huzur dolu Simi kaçamağının ardından, ertesi gün, Orhaniye’ye dönüş seyrimizde deniz o kadar sakin ve hava bir o kadar durgundu, çevremizde yine bizden başka hiçbir tekne yoktu. Biz de hızımızı biraz düşürüp sırtı yapalım dedik ve oltamızı bir umutla salladık denize. Sırtı konusunda çok deneyimli değiliz. Oltayı aldığımız mağazadaki görevli arkadaşın yönlendirmesiyle kocaman bir suni yem almıştık zamanında. Sonra bunun bizim sularda sırtı yapmak için çok büyük olduğuna karar verip daha küçüğünü almaya gittik.

Ama aynı arkadaşın ısrarlarıyla ilkinden çok da farklı olmayan sadece birazcık daha küçüğü olan versiyonunu aldık. Sonuç; hüsran. Yemler o kadar büyük ki, oltayı geri sararken onları balık zannedip heyecanlanıyoruz. Biz de artık suni yemlere Faydasız I ve Faydasız II isimlerini verdik. Gerçi iş balık yakalamakla bitmiyor, esas iş yakaladıktan sonrası sanırım. Bizse bir heves oltayı atıyoruz denize ama Fırat da ben de hayvanları o kadar çok seviyoruz ki, yakaladığımız balığa kıyamayıp denize geri atabiliriz. Şimdilik faydasızlarımız sağolsun, böyle bir durumla henüz karşılaşmadık.

Tedbiri Elden Bırakmamak

İşler, güçler, yeni düzen derken İzmir’de çok uzun süre kalıp şehir yaşamına gömüldük. Bir günlüğüne dahi olsa tekneye gidip hem tekneyi bir kontrol edelim hem de bir değişiklik olsun dedik.  Hayalimde 4 saatlik araba yolculuğundan sonra tekneye vardığımızda ayaklarımı uzatıp gün batımını izlerken bir şeyler içmek ve derin bir nefes almak vardı. Oysa hayaller ve gerçekler birbirine uymadı…

Sintine Flatörü Bozulmuş, Neyse ki Zamanında Fark Ettik!

Tekneyi aldığımız ilk günden beri edindiğimiz bir alışkanlığımız var. Uzun bir aradan sonra tekneye ilk adım attığımızda ve tekneden uzun süre için ayrılmadan önce Fırat her zaman sintine pompasını kontrol eder. Metal bir kıyafet askısını düzleştirerek yaptığı aparat ile sintine flatörünü çekerek pompanın çalışıp çalışmadığına bakar. Bu kontrol amaçlı ziyaretimizde de Fırat her zaman yaptığı gibi tekneye adım atar atmaz sintine flatörünü kontrol etti. Ve bu sefer çalışmadığını fark etti.

Sorunun sintine flatörü, sintine motoru veya bunların bağlantılarında olabileceğine karar verdik. Su içinde çalışıyor olmasından dolayı öncelikle flatörden şüphelendik ve haksız da çıkmadık. Flatörü ayırıp devreyi tamamladığımızda sintine pompasının çalıştığını gördük. Hemen koltuğu demonte ettik ve sintineye rahat bir şekilde ulaşmamızı sağladık. Sintinede pek su birikmemişti neyse ki. Orhaniye’ye gider gelirken yol üstünde hep gördüğümüz ama hiç girmediğimiz bir malzemeci vardı. Şansımızı ilk ondan kullanalım, flatörü orada bulamazsak Marmaris’e gideriz dedik. Neyse ki bulduk ve Marmaris’e kadar gitmemize gerek kalmadı. Bu konularda çok şanslı olduğumu düşünüyorum çünkü Fırat çok becerikli ve elinden bu işler geliyor. Flatörü hiç sorun yaşamadan değiştirdik.

Tekneye yaptığımız bu kısa ziyaret belki hayalimdeki gibi gerçekleşmedi. Ama tekneyi çok daha kötü bir vaziyette bulabileceğimiz bir günden kurtardı bizi. Bana tedbirli olmanın ne kadar önemli olduğunu, aynı zamanda da gerçekten gönlünüzü vermeden bu işin yapılamayacağını hatırlattı.

Elektrikli Dıştan Takma Motorlar Hakkında

Yelken Dünyası’nın Kasım sayısında sayın Ali San’ın “Elektrikli Dıştan Takma Motor” hakkındaki yazısını okuduğumda elektrikli dıştan takma motor kullanan biri olarak neden bu konu hakkında bugüne kadar bir şey paylaşmadım diye düşündüm. Çünkü elektrikli dıştan takma motor ‘lar ülkemizde henüz çok bilinmiyor ve tanınmıyor. Motoru görüp ne olduğunu, nasıl çalıştığını, memnun olup olmadığımızı merak edenler bize birçok soru yöneltiyorlar.

Torqeedo Travel 1003Elektrikli dıştan takma motor ‘la Bencik Koyu’nda turlarken.

Ben, Ali Bey’in yazdığı her cümleye gönülden katılıyorum. Bir bayan tekneci olarak ise, elektrikli dıştan takma motor un benim için en önemli özelliği hafifliği diye düşünüyorum. Gerçi benzinle çalışan dört ya da iki zamanlı dıştan takma motor kullanmadım. Ve haliyle hiç tekneden dingiye taşımadım. Ne kadar hafif ya da ne kadar kullanışlı bilmiyorum. Bir kıyaslama yapmam doğru olmaz. Ama Fırat zamanında kullanmış ve kıyaslanamayacak kadar ağır olduğunu söylüyor. Oysa elektrikli dıştan takma motor gerçekten hafif. Fırat dingiye geçiyor, ve ben ona motorun tüm aparatlarını kolaylıkla uzatıyorum.

Elektrikli Dıştan Takma Motor ‘un En Güzel Yanı Çok Hafif Olması

Diyelim ki bir iskeleye yanaştınız ve botu iskelede bırakıp oradan uzaklaşmanız gerekiyor. Elektrikli motorun kullanım kolunu motordan ayırıp, çantanıza atabiliyorsunuz. O kadar hafif bir kol. Böylece aklınız dinginizde de kalmıyor.

Torqeedo Travel 1003Güzel bir akşam üstü dingimizle iskeleye yanaşıp erzak ihtiyacımızı karşılamaya giderken.

Bunun dışında gerçekten çok sessiz çalışıyorlar. Doğanın ortasında sessizliğin içinde ne sizin kafanızı şişiriyor, ne de çevredekileri rahatsız ediyorlar. Egzoz kokusu yok; yakıt bitti diye bir derdi yok. ama bunda da şarjım bitti derdi var. Gerçi bugüne kadar bizi hiç yarı yolda bırakmadı bizimki.

Alargada kaldığımızda dingiyle kıyıya çıkmak ya da demir attığımız yerin etrafında şöyle bir turlama amaçlı  kullandığımız için, yani dingiyle saatlerce bir yerden bir yere gitmeye çalışmadığımız için bir sorunla karşılaşmadık. Bizim sahip olduğumuz Torqeedo Travel 1003 modelinin tam şarj ile son hızda ortalama 2.8 deniz mili olan menzili, düşük hızda 20 deniz miline çıkıyor. Yani hızlı koşan tavşan çabuk yoruluyor. En önemlisi ise güneş panellerinin ürettiği güç ile şarj edilmesi durumunda hiçbir karbon salınımı yapmıyor. Çevreye zarar vermiyor. Yeni bir teknoloji olduğu için an itibariyle fiyatları yüksek. Ama zamanla teknolojinin yaygınlaşması ile birlikte fiyatları da düşecek ve bu doğayla dost motorlar yaygınlaşacaktır diye umuyorum.

 

Yazılış Tarihi :11/12/2016
Yelken Dünyası Dergisi, Ocak 2017 sayısında yayınlanmıştır.

 

Yeni yazılardan ve güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Facebook Sayfamızdan takip edebilirsiniz.

Sailing Mia'yı Facebook'ta takip et

facebook.com/sailingmia

 

  • Teknelerde LPG Güvenliği Tekne sahibi olduktan sonra, elimizden geldiğince her konuda bilgi edinmeye ve kendimizi geliştirmeye başladık. Gerek yelken konusunda, gerek motor konusunda, gerekse de teknenin diğer teçhizatları konusunda hep bir şeyler öğrendik. Ancak teknemizin LPG güvenliği hep bir soru işaretiydi bizim için. Çünkü ne......

  • Merhaba dostlar, O kadar uzun zamandır beyaz bir sayfa açıp karşısına oturmadım ki… Uzak kaldım blog yazılarından ve sizlerden. O yüzden kısa bir bilgilendirme yapmak, biraz da iç dökmek istedim. 2022 sezonu güzel bir sezondu. Tekneyle ilk defa Kaş Kekova taraflarına gittik biliyorsunuz. Videoları bu......

  • 2022 sezonu biraz bakım onarım işleriyle başlamış olsa da, sonunda Haziran ayının sonunda iskeleden ayrılıp güneye doğru olan seyrimize başladık. Ve tekneyle Kaş’a gidiyoruz dedik. Ama ne kadar güneye sorusunun cevabı henüz yok çünkü şu an hala Kaş’tayız. İlerleyen günler bize ne getirecek henüz bilmiyoruz.......

  • Tekneye yıldırım düşmesi hikayelerini sağdan soldan duyar, hayretler içinde dinlerdim. Bir gün bizim de başımıza gelebileceği hiç aklıma gelmemişti. Ama geçtiğimiz sezon yani 2021 yılının Ekim ayındaki bir fırtınada bizim de başımıza geldi. Bu yazıyı hazırlamamın sebebi; hem yıldırım düşmesinden etkilenen teknemizde karşılaştığımız aksaklıkları anlatmak......

6 Comments
  • Cenk Demir
    Posted at 15:07h, 02 Şubat Yanıtla

    Sizi keyifle takip ediyorum, böyle bir blog açtığınız için teşekkürler

    • Tuna Göker
      Posted at 15:15h, 02 Şubat Yanıtla

      Biz de denizde geçen her günden ve bu günleri sizlerle paylaşmaktan çok keyif alıyoruz. Mesajınız için çok teşekkür ederiz, bizi çok mutlu ettiniz : )

  • Melis
    Posted at 18:52h, 02 Şubat Yanıtla

    Benim de en sevdigim sizinle alarga da olmak ?

    • Tuna Göker
      Posted at 19:20h, 02 Şubat Yanıtla

      Canım benim! Seninle alargada olup keyif yapmayı çok özledim : )

  • Hande Buyuklimanli
    Posted at 15:19h, 15 Şubat Yanıtla

    Paylaşımlarınız çok güzel ve cesaretlendirici. Bugün yarın, olur olmaz diyerek erteledik bu hayalimizi şimdilik. Sizin hayalinizi gerçekleştiriyor olmanız mutlu ediyor beni. Örnek de oluyor;) tşkler. Birgün denizlerde karşılaşmak dileğiyle, denizlerde kalın hep? Sevgiler

    • Fırat Göker
      Posted at 08:55h, 16 Şubat Yanıtla

      Çok teşekkürler, hayallerinizin en kısa sürede gerçekleşmesi ve denizlerde buluşmak dileği ile sevgiler, selamlar.

Post A Comment