Orhaniye’ye Dönüş Seyri

Orhaniye’ye Dönüş Seyri

Her gidişin bir de dönüşü vardır. Bizim de çok güzel anılar biriktirdiğimiz Fethiye – Göcek rotasından sonra artık köyümüze, Orhaniye’ye dönme vaktimiz geldi. Orhaniye – Fethiye rotasında olduğu gibi yine üç günlük bir seyir planı ile Orhaniye’ye dönüş seyri planladık.

Elveda GocekElveda Göcek…

Ağa Limanı’nda geceledikten sonra sabahın ilk ışıkları ile demir aldık ve Kurtoğlu Burnu’nu dönerek güzelim Göcek Körfezi’ni dümen suyumuzda bıraktık. Biraz ana yelken artı motor, biraz da rüzgâr izin verdiği müddetçe rahat bir apaz seyri ile planımızdaki ilk durak olan Ekincik Koyu’ndaki My Marina İskelesi’ne öğlen saatlerinde yanaştık.

Ekincik My MarinaMy Marina’nın doğayla iç içe olan güzel tesisi

Ekincik’teki My Marina Tesisi’ne Hayran Olmamak Mümkün Değil

Burayı Orhaniye’deki iskele komşumuz Erol Abi tavsiye etmişti bize. Bizim de planımızda zaten vardı. Ama Erol Abi’nin övgüleri ile bu şirin koyu ve işletmeyi iyice merak eder olmuştuk. Koya ilk girişteki o çam ağaçlarının çokluğu, bütün dağı sanki bir halı misali kaplayışları, yeşil ve mavinin inanılmaz bütünlüğü ve bunun bana yaşattığı huzuru herhalde uzun süre unutmayacağım.

O an dedim ki kendi kendime “Cennet böyle bir yer olsa gerek”. Derin bir nefes alarak, bu büyülü anı kaydettim zihnime.

İskele kalabalık değildi, bizden başka sadece 2 veya 3 tane daha yelkenli vardı. Görevlinin yardımıyla iskeleye güzelce bağlandık ve tekneyi neta ettikten sonra kendimizi hemen turkuaz sulara bıraktık. Denizin bittiği yerde başlayan çam ormanından gelen cırcır böceklerinin sesleri eşliğinde berrak denizin keyfini çıkardık.

Ekincik My Marina

Ekincik’in berrak sularında çocuklar gibi eğlendik…

Ekincik My Marina

Akşamüstü olunca her bir ayrıntıya önem verilerek özenle inşa edilmiş bu güzel işletmeyi keşfe çıktık. Bahçede dolaşan ördekler, civcivler ve yeşil ormanın arasına serpiştirilmiş pembe begonviller arasında elimde fotoğraf makinem çevreyi dolaşırken her adımda fotoğraf çekmemek için kendimi zor tuttum.

Bu ufak turun sonunda da yamaca kurulmuş, enfes bir manzaraya sahip olan restoranda mola verdik. Ekincik’teki bu muazzam işletmeden ve bize hissettirdiği güzel duygulardan hemen ayrılmak istemediğimiz için bir gün daha kalmaya karar verdik.

Ekincik My Marina

My Marina’yı o kadar çok sevdik ki, kalışımızı uzatmaya karar verdik…

Ekincik My Marina

Orhaniye’ye Dönüş Seyri ‘nde İkinci Durak; İçmeler

Ekincik’te geçirdiğimiz bu huzurlu iki günün ardından halatları çözerek İçmeler’e doğru yelkenleri bastık. Annemle babam buradaki bir otelde tatil yapıyorlardı ve biz de onlarla vakit geçirmek istedik. Yıllar önce bir kere karadan geldiğim İçmeler Koyu’nu pek hatırlamadığım için pilot kitaplardan destek aldık. Alargaya çok uygun derinliklere sahip olduğu için de annemlerin kaldığı otelin önünde demir attık.

Koya girdiğimizde ilk düşündüğüm şey; doğayla bütünleşmiş Ekincik’ten sonra tüm sahil şeridine yayılmış beton yığını otellerin olduğu bu koyda benim ne işim olduğu idi. Ama tabi bununla kalmadı hissettiklerim. Önce teknemizin sağından solundan hızla geçen jet-ski’ler ve diğer su sporu çılgınlıklarının verdiği rahatsızlık, sonra otelin diskosundan gelen ve tahammül sınırlarını zorlayan müzik sesi, ardından otele gittiğimizde karşılaştığımız animasyon gürültüsü ve aşırı kalabalık…

İçmeler koyu MarmarisYüzen evimizi otelin önüne park ettik : )

Tüm bunlar bize bu kalabalıklara girmek ve beş yıldızlı otellerde yediğim önümde yemediğim arkamda bir yaşam tarzını benimsemekten ziyade; neden bu hayatı seçtiğimizi, neden yüzen evimizle huzurlu koylarda güne merhaba dediğimizi bir kez daha hatırlattı.

Aslında annemle babamı o kadar çok özlemiştim ki, yine de katlanırdım bu olumsuzluklara ama koyda kalmamıza rüzgâr da müsaade etmedi. Tüm gün ve gece o kadar çok esti durdu ki, huzursuzluktan hiç uyuyamadım. Ertesi gün ise annemlerden müsaade isteyerek seyrimize devam ettik.

Bozukkale’nin Sakinliği

Seyir planımızda sıradaki durağımız Bozukkale idi. Orhaniye – Fethiye rotamızda da burada bir gece geçirmiş ancak o zaman koyun sonundaki şamandıraya bağlanmış ve yukarıdaki kale kalıntılarını görmeye çıkamamıştık. Bu sefer koy girişinin batısındaki iskeleye bağlanmak ve eski adıyla Loryma’nın surlarını görmek niyetindeydik.

Bozukkale KoyuGünü kaleden batırmanın tadı bir başkaydı.

İçmeler’den Bozukkale’ye olan seyrimiz çoğunlukla sakin ve rahat geçti. Ancak burun dönüşleri ve Gökçe Burnu – Bozukkale arasındaki son 4 deniz millik mesafede rüzgâr hızı 30 deniz miline kadar yükseldi ve kafadan gelen dalgalar bizi özellikle de kedimiz Mia’yı biraz hırpaladı.

Koydan içeri girdiğimizde rüzgâr şiddetini hala hissettiriyordu ancak iskeleye yanaştığımızda yok denecek kadar azalmıştı. Burası gerçekten de Bozukkale’nin en korunaklı kısmı idi sanırım.

Bozukkale Ali BabaAli Baba Restoran’da keyif yaparken…

Berrak sularda serinletici bir yüzme molasından sonra akşamüstü olsa da patika yoldan kaleye çıksak diye bekleşirken yanımızdaki teknedeki aileyle sohbete başladık. Teknede Alman bir koca, Türki eşi ve boy boy çocukları var. Onlar bize bir şeyler ikram ediyor, biz onlara. Sohbet sohbeti açıyor, bir fark ediyoruz ki güneş batmak üzere. Sonra devam etmek temennisiyle müsaade istiyoruz. Onlar akşam yemeği için restorana, bizse günü farklı bir şekilde batırmak için patika yoldan yukarıya… Patika yol kısacık zaten, başlamasıyla bitmesi bir oluyor ve kendinizi hemen Türk bayrağının dalgalandığı eski kalede buluyorsunuz. Manzara yine tarifsiz. Muhteşem bir günbatımı ve muhteşem bir dönüş yolculuğu oluyor bizim için. Ayrılmak istemiyoruz ama hava kararmaya ve karnımızda ziller çalmaya başlayınca biz de kendimizi restorana atıyoruz.

Kaptanların Çatışması

Keyifli bir şekilde yemeğimizi yerken, arka taraftan yükselen sesler dikkatimizi çekiyor. Bir de bakıyoruz bizim yan teknedeki Alman kaptan, iskelenin yanına kıçtan kara olmuş guletin kaptanına jeneratörünü kapatması için bağırıyor. İlerleyen gece ve yükselen alkol seviyeleri yüzünden anlaşacağı varsa da anlaşamıyor kaptanlar. Alman kaptan teknemdeki çocuklarım senin mazotunu solumak zorunda mı diye kızıyor. Gulet kaptanı ise diğer kaptanın bunu söyleyiş tarzını kaldıramıyor. Derken Fırat giriyor araya, bir birini çekiyor kenara, bir diğerini. İş bir şekilde tatlıya bağlanıyor ama huzurlar kaçıyor o sakin gecede. Sonrasında iki kaptan da ayrı ayrı yanımıza gelip olayı tatlıya bağlamaya çalıştığımız için bize teşekkür ediyorlar.

Ertesi sabah ise havuzlukta oturup biraz dinlenirken yanımıza iki bot yaklaşıyor. Önde Hasan arkada Ayşegül. Etraftaki tekneleri dolaşıp yanlarındaki rengarenk elbiseleri, birbirinden güzel örtüleri, yöreye ait kekik ballarını ve mis kokulu (hakiki) organik dağ kekiklerini satmaya çalışıyorlar. Bizimki yüzen evse, onlarınki de yüzen dükkân misali. Sohbet ediyoruz, fotoğraflarını çekiyorum, tabi ki o mis ballardan ve kekiklerden alıyoruz.  Ve Bozukkale’ye veda ediyoruz. 

Bozukkale KoyuSiz de Bozukkale’ye giderseniz Hasan ve Ayşegül’ün muhteşem kokulu dağ kekiğinden almayı ihmal etmeyin…

Merhaba Hisarönü

Alaburun ve Atabol burunlarını rahat bir şekilde geçtik. Ve neredeyse bir buçuk ay sonra “bizim oralar” dediğimiz Hisarönü Körfezine giriş yaptık. İzmir’den yakın arkadaşımız olan Adnan kız arkadaşı Sevim ile beraber bir tekne kiralamıştı. (Birbirimizi sosyal medyadan takip ettiğimiz için ne civarlarda olduğumuzdan haberimiz vardı) O gün onların tekneyi Martı Marina’ya teslim etmeden önceki son günleriydi. Neyse ki Kuzbükü’nde denk gelebildik.

 Kuzbükü’nün Erişte Dip Yapısı

Adnan’lar restoranın iskelesine bağlanmışlardı. Bizim niyetimiz bir saat yanlarına uğrayıp Orhaniye’ye doğru devam etmekti. O yüzden iskeleye bağlanmak yerine demir atıp kısa bir süre alargada kalalım diye düşündük. Ama daha önce hiç demir atmadığımız Kuzbükü’nün dip yapısı meğer erişte yönünden epey zenginmiş. İlk denememiz sonucu demir tutmayınca demir topladık ve iskeleye yanaşmaya karar verdik. Demirle beraber gelen eriştenin yoğunluğu ise demir sanki bir saman balyasına saplanmış gibi çoktu.

İskeleye bağlandıktan sonra, önce teknelerde sohbet etmeye başladık. Baktık bir şeyler yiyip içmek istiyoruz, sohbete restoranda devam etmeye karar verdik. İlk defa geldiğim bu şirin işletmeyi çok beğendim. Belli ki tabağından bardağına, amerikan servisinden peçetesine kadar her şey özenle seçilmiş. Yediğimiz yemeklerin lezzetinden bahsetmiyorum bile… Bu güzel ortamda; zaten uzun zamandır görüşmeyince sohbet sohbeti açtı, karşılıklı deniz anıları paylaşıldı. Ve maalesef kiralık teknenin teslim saati yaklaştı. Üzülerek de olsa hesapları ödeyip teknelere dağıldık. Ama sohbete doymayınca akşam Martı Marina’nın restoranında bir daha buluştuk.

Kuzbuku RestoranKuzbükü’nde dost sohbeti eşliğinde yuvaya hoşgeldin partisi 

Kuzbükü’nden Orhaniye’ye dönüş seyri ‘nde mümkün olduğu kadar yelken yapmaya çalıştık ancak rüzgâr çok kararsızdı. Yüzünü bir gösteriyor bir saklıyordu. Sonunda dayanamayıp motoru çalıştırdık ve kısa süre sonra iskelemize bağlandık.

Haziran ayının ortasında iskelemizden halatları çözüp seyre başladığımızda içimizdeki heyecan ve merak duygusu, aradan geçen bir buçuk ay sonunda; birçok yeni yer keşfetmiş, yeni insanlar tanımış ve bu ilk en uzun seyrimiz olan Göcek macerasını çok güzel bir şekilde noktalamış olmanın verdiği mutlulukla yerini haklı bir gurur ve tatlı bir hüzne bıraktı.

 

Yazılış Tarihi :12.09.2017
Yelken Dünyası Dergisi, Ekim 2017 sayısında yayınlanmıştır.

Yeni yazılardan ve güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Facebook Sayfamızdan takip edebilirsiniz.

Sailing Mia'yı Facebook'ta takip et

facebook.com/sailingmia

  • Teknelerde LPG Güvenliği Tekne sahibi olduktan sonra, elimizden geldiğince her konuda bilgi edinmeye ve kendimizi geliştirmeye başladık. Gerek yelken konusunda, gerek motor konusunda, gerekse de teknenin diğer teçhizatları konusunda hep bir şeyler öğrendik. Ancak teknemizin LPG güvenliği hep bir soru işaretiydi bizim için. Çünkü ne......

  • Merhaba dostlar, O kadar uzun zamandır beyaz bir sayfa açıp karşısına oturmadım ki… Uzak kaldım blog yazılarından ve sizlerden. O yüzden kısa bir bilgilendirme yapmak, biraz da iç dökmek istedim. 2022 sezonu güzel bir sezondu. Tekneyle ilk defa Kaş Kekova taraflarına gittik biliyorsunuz. Videoları bu......

  • 2022 sezonu biraz bakım onarım işleriyle başlamış olsa da, sonunda Haziran ayının sonunda iskeleden ayrılıp güneye doğru olan seyrimize başladık. Ve tekneyle Kaş’a gidiyoruz dedik. Ama ne kadar güneye sorusunun cevabı henüz yok çünkü şu an hala Kaş’tayız. İlerleyen günler bize ne getirecek henüz bilmiyoruz.......

  • Tekneye yıldırım düşmesi hikayelerini sağdan soldan duyar, hayretler içinde dinlerdim. Bir gün bizim de başımıza gelebileceği hiç aklıma gelmemişti. Ama geçtiğimiz sezon yani 2021 yılının Ekim ayındaki bir fırtınada bizim de başımıza geldi. Bu yazıyı hazırlamamın sebebi; hem yıldırım düşmesinden etkilenen teknemizde karşılaştığımız aksaklıkları anlatmak......

No Comments

Post A Comment