16 Oca Tik Bakımı ve Direğe İlk Çıkış
Geçen yazımda bahsettiğim gibi işimden ayrıldığım için, artık sadece hafta sonları değil daha uzun sürelerle teknemizde vakit geçirebileceğiz. Çünkü Fırat’ın işi buna müsait. Mesleği grafik tasarım olduğundan, ona çalışabilmesi için bilgisayar ve internet bağlantısı yetiyor. Ben de artık onun işlerine destek olacağım. İş hayatında da karı koca birlikte yol alacağız bundan böyle. Bu bizim üniversite yıllarından beri hayalimizdi. ‘Birgün kendi işimizin başında beraber çalışabilmek.’ Tabi hayaller her zaman anında gerçekleşemiyor. Bazen onları bir süre askıya almak gerekiyor. İşte biz de bu hayalimizi bir süre askıya almıştık. Şimdiyse bunu gerçekleştirmek için biraz cesaretle, biraz risk alarak beraber yola koyuluyoruz. Bu sayede de hem kendimize hem teknemize istediğimiz vakti ayırabilme özgürlüğüne kavuşuyoruz.
Fırat’ın bir lafı vardır, bana der ki “Sadece kendi gemimin kaptanıyım, sen de benim kuzey yıldızım.” Hayatlarımızda kuzey yıldızı gibi parlayıp, birazcık da olsa yol gösterebiliyorsak, destek olabiliyorsak birbirimize ne mutlu… Birlikte başladığımız bu yeni iş yaşamımızda da, yakında birinci yılını kutlayacağımız deniz yaşamımızda da korkusuzca ilerleyip, sırtımızı birbirimize yaslayabiliyoruz bu sayede…
Artık hem evde hem işte hem teknede birlikteyiz. Bakalım bu 7/24 birliktelik beraberinde neler getirecek?
3 Hafta Diye Geldik, 6 Hafta Oldu Tekneden Ayrılamadık
Teknemizde daha uzun vakit geçirmek, teknede çalışmak, sonbahara denizde merhaba demek için Eylül başında İzmir’den yola çıkarken düşüncemiz kurban bayramını da teknede geçirip öyle dönmekti İzmir’e. Bu da takriben üç hafta yapıyordu. Evet, o niyetle geldik buraya, ama an itibariyle teknede aralıksız altıncı haftamızı bitiriyoruz. Bu süre zarfında öncelikle mevsim değişti. Yaz’dı biz geldiğimizde, şimdiyse mevsim sonbahara döndü. Gündüzleri hava hala denize girecek kadar sıcak, ama denizler yavaş yavaş soğuyor. Akşamları ise hava hala teknenin havuzluğunda yıldızların altında oturulacak kadar güzel. Ama üzerinizde bir polar olması şartıyla.
Mevsim dışında sanırım ben de, biz de, hatta Mia bile değişti biraz. Tekneye ilk geldiği günlerde kamaradan dışarı çıkmayan o ürkek kediden aradan geçen altı hafta sonunda eser kalmadı. Artık kamarayı bırakın teknenin içine dahi girmek istemiyor. Özgürlüğünü ilan etmiş durumda resmen. Ben değiştim çünkü bu sürede kendimle çok baş başa kalma fırsatı buldum. Güneş doğarken kahvemi koyup teknenin önünde çok seyrettim o eşsiz anı. Ve o esnada çok cevapladım aklımda yer alan soruları… Biz değiştik, çünkü bu hayatın bir takım hayatı olduğunun daha çok farkına vardık. Denizi, denizde olmayı ve bunun bize hissettirdiklerini ikimiz de her ne kadar çok seviyor olsak da, artık daha iyi biliyoruz ki bu bir takım işi.
Fırat da, ben de birbirimiz sayesinde yelken açıyoruz her gün yeni ufuklara. Ve 10 Ekim bizim evlilik yıldönümümüz. Bu sene yıldönümlerimizin sekizincisini kutluyoruz. Hem de hep hayalini kurduğumuz teknemizde. Benimle birlikte bu hayatı yaşadığın için teşekkür ederim sana Fırat. Sen teknemizin kaptanı olmanın dışında hayatımızın da kaptanısın, ve iyi ki benimlesin!
Bayram Trafiği
Bayram tatilinden bir hafta kadar önce geldik biz tekneye. Tatilin birkaç gün öncesi, birkaç gün sonrası derken farklı tarihlerde üç farklı arkadaş grubumuzu misafir ettik. Eksik olmasınlar hepsiyle ayrı ayrı çok güzel vakit geçirdik. Önce çocukluk hatta bebeklik arkadaşım desem daha doğru olacak, Gözde ve nişanlısı Ali geldiler. Gözde ile yıllar var birbirimizi görmüyorduk. Ta ki geçen sene yine bir sonbahar akşamı İstanbul’da buluşana dek. O zaman bilmiyorduk ama bu buluşmaların devamı denizde gelecekmiş.
Gözde’ler gidip biz iskeleye dönünce diğer misafirlerimizi beklemeye koyulduk, tabi öncesinde temizlik ve alışveriş faslı… Bu sefer de Fırat’ın kuzeni Melis ve eşi Sadun geldiler. Onlarla da çok güzel bir dört gün geçirdik. Onların gelişi tam bayramın ortasına denk geldiği için endişeliydik açıkçası; tenha bir yer bulabilir miyiz diye. Şansımızı Bencik Koyu’ndan yana kullanmaya karar verdik ve hiç lokasyon değiştirmeden orada demirledik.
Bencik’te akşamüstü dingi sefamız : )
Temmuz ayındaki bayram tatiline nazaran hem körfez hem de koylar daha boştu sanki. Ve Bencik çok özel bir tekneye ev sahipliği yapıyordu.
En Güzel Tesadüf; Osman Atasoy ile Karşılaştık
Önce uzaktan tanıyamadım ama sonra yüzerek yanına yaklaşınca emin oldum ki bu tekne Osman Atasoy’un Uzaklar II teknesiydi. Çok heyecanlandım, elim ayağıma dolaştı. Çok istedim gidip bir merhaba diyip kendimi tanıtmayı. Beşiktaş Deniz Müzesi’nde Uzaklar teknesini Fırat’la beraber görmeye gittiğimizde henüz üniversitede öğrenciydik.
Hayal gibi gelmişti bana o zaman tekneyle dünya turu. Hikayesini okurken çok özenmiştim hayatlarına, gıpta etmiştim cesaretlerine.
Şimdiyse Osman Atasoy’un Sibel Karasu ile birlikte Antarktika’ya gitmiş olduğu teknesi Uzaklar II bizim teknemizden sadece yüzme mesafesi uzaklıkta, alargada duruyordu. Melis’le beraber yavaş yavaş Uzaklar II’ye doğru yüzerken acaba konuşacak cesareti bulur muyum diye düşünüyordum kendi kendime. Ama Osman Atasoy havuzluğa çıktığında Melis aniden “Merhaba”yı patlatınca o aranan cesaret de birden bulunuverdi bende. Uzun uzun konuştuk. Kendimi tanıttım, Yelken Dünyası’nda yazdığımdan gururla bahsettim. “İçeride geçen sayı var, hemen okuyacağım” dediğindeyse içim içime sığmadı.
Misafir Misafir Üstüne
Bu güzel tesadüften sonraki günler de çok güzel geçti. İki çift, teknede çok hoş vakit geçirdik. Dingi ile Bencik fiyordunun en sonuna kadar gittik. oradaki sazlık alanları, yazlık sitenin iskelesini gördük. MTA tesisinin plajına çıktık, dingiyi bağlayıp biraz da içerileri dolaştık. Melis’lerin tatili bittiğinde tekrar iskeleye döndük. Ve son misafirimiz olan kuzenim Deniz, eşi Dündar ve bir yaşındaki bebekleri Çınar’ı beklemeye başladık. Arada tabi ki yine temizlik ve alışveriş… Onlar sadece hafta sonu için gelmişlerdi. Ve bebekle birlikte ilk defa teknede kalacakları için hepimiz heyecanlıydık. O yüzden çok uzağa gitmemeye karar verdik. Orhaniye’deki adanın arkasında demirleyip bir gece alargada kaldık. Kuzenim Deniz’le de aynı çocukluk arkadaşım Gözde gibi beraber büyüdük. Kuzenden ziyade hiç olmayan kız kardeşim gibidir o benim. Deniz, eşi ve minik Çınar’la da yine çok güzel vakit geçirdik.
Teknenin en minik, en şirin misafiri!
Bu kadar kısa sürede bu kadar çok misafire gerek var mıydı diye sorarsanız belki de yoktu, çok da yorulduk aslında.
Ama bu güzel hayat, paylaşınca daha da güzel oluyor. Tekneye gelecek misafirin ise en önemli özelliği bence onun da sizin kadar bu yaşama aşık olması. Böylece beraber yaşanan her anın keyfi kat ve kat artıyor.
Vakit Dinlenme Vakti
Gelecek tüm misafirler gelip gittiğinde sıra artık kendimize vakit ayırmaya geldi. Bir süre hiçbir şey yapmadan iskelede kaldık ve dinlendik. Sonra yine canımız sıkıldı ve tekneyle uğraşmaya başladık.
Yapılacaklar listemizin ilk maddesi, teknenin havuzluğunda iki dümen arasında kalan dolap kapağındaki bulunan tik derzlerini yenileme projesi idi. Burası tekneyi ilk aldığımız zamanlardan beri Fırat’ın gözüne takılıyordu ve Fırat; Güzel Sanatlar Fakültesi’inde edindiği deneyimlere güvenerek bu işin elinden geleceğini düşünüyordu. Aslında teknenin tikleri ve derzlerinde yer alan sikaflex macunları iyi durumda ama özellikle bu kapağın üstündeki sikaflex derzler artık tamamen yenilenmeye ihtiyacı olduğu da aşikardı.
Sika Yenileme İşlemini Kendimiz Yapabilir miyiz?
Sikaflex yenileme işlemini kendimiz yapmadan önce ciddi bir araştırma yaptık. Var olan sikaflex tiklerden nasıl kazınır, yeni sikaflex nasıl yapıştırılır, hangi malzemeleri kullanmak gerekir diye. Aslında var olan macunu kaldırmak için özel aletler de varmış ama Fırat bunu fakülte zamanlarından kalma oyma aletlerini kullanarak, el ile tam iki günde yaptı.
[layerslider id=”1″]
Tik derzlerimizi kendimiz yenilemeye karar verdik.
Biz bu işle uğraştığımız esnada, şans eseri o an iskelede bulunan bir beyefendi yaklaştı yanımıza. Birkaç sene önce teknesindeki bütün sikaflex yenileme işlerini kendisi yapmış. Bize birkaç püf noktası söyledi. Üşenmeden gitti teknesinden sikaflex yenileme ile ilgili bir malzeme kataloğu getirdi. Bu deneyimli denizci İsmail ağabey’le o an daha uzun olmasını isteyeceğimiz ama ne yazık ki tadı damağımızda kalan sohbetler ettik. Ama öğrendik ki onlar da bizim gibi İzmirli’lermiş ve teknelerinde kedileriyle beraber seyir ediyorlarmış. Eminim ki İsmail abi, eşi ve şirin kedileriyle bir gün bir yerlerde tekrar karşılaşacağız.
Bu yorucu kazıma işlemi bittikten sonra üçüncü gün uygulamaya başladık. Bunun için önce bütün kapağı sabırla maskeledik. Sonra sikaflex yenileme işleminden evvel uygulanması gerekli olan ve sikaflex ile tikin birbirine yapışmasını sağlayan yüzey hazırlık primerini minik bir fırça ile tek yönde uyguladık. Kuruma süresi dolunca da sikayı el tabancası ile sıkıp spatula yardımıyla düzleştirdik.
Sonra sıra geldi beklemeye. İsmail ağabey’den aldığımız önemli tavsiyelerden biri de işte bu bekleme süresi ile ilgiliydi. Çünkü az beklerseniz sikaflex daha tam sertleşmemiş oluyor. Ve maske bandını kaldırırken bantla beraber parçalanarak kalkıyor. Uzun beklerseniz ise bu sefer ayrılmıyor. Biz önce minik bir alanda maske bandını kaldırmayı denedik ve tam beklememiz gerektiği kadar beklemiş olduğumuzu anladık. Bütün maske bantlarını tek tek kaldırdığımızda ise ortaya çıkan sonuç bu işi ilk defa yapan biri tarafından ortaya çıkan sonuçla örtüşmüyordu. Çünkü gerçekten çok güzel olmuştu. Ve alnımızın akıyla sikaflex yenileme işlemini kendi başımıza halletmiş olduk : )
Sikaflex Yenileme Projesi Sonrası Fırat’ı Direğe Çektim
Emeğimize sağlık deyip bir sonraki zorlu işe geçtik; sırada direğe çıkmak vardı. Direğe çıkmak istememizin sebebi manzarayı bir de yukarıdan izlemek değildi elbette. Amacımız teknedeki tüm ampulleri led ampuller ile değiştirmekti. Klasik tip ampuller çok enerji tükettikleri gibi led ampullere göre kısa ömürlü oluyorlar. Direk üzerinde değiştirmek isteğimiz ampüllerin başında demir feneri, seyir fenerleri, motor seyir feneri ve güverte aydınlatmaları vardı. İçerideki tüm aydınlatmalar ise hali hazırda led idi. Yani işin kolay kısmı zaten önceden yapılmış bitmiş, bizeyse işin zor kısmı kalmıştı ve birinin direğe çıkması gerekiyordu. İşin içinde ampül sökme takma olmasa ben gönüllü olmuştum ama sonunda direğe çıkan Fırat, elektrikli vinçle onu çeken ise ben oldum.
Ama her şeyden önce bir bosun oturağı bulmak gerekliydi. Bizim tekneden çıkan oturak pek sağlam bir şeye benzemiyordu, güvenemedik. Yan teknemizin sahibi Erol Ağabey’den aldığımız oturak ise biraz konforsuzdu. Sonunda imdadımıza yan iskelenin sorumlusu İsmail yetişti ve sağolsun kendi oturağını kullanmamız için bize verdi.
Sıra artık direğe çıkmaya gelmişti. Yedek halat da kullanmayı ihmal etmeyerek Fırat’ı direğe çektim. Fırat yukarı çıkarken uygun yerlerde durarak, göz ile armada oluşabilecek olası sorun belirtilerini kontrol etti. Tüm sökmesi gereken ampülleri söktü. Aşağı indiğinde sordum “hiç mi korkmadın” diye. “Son gurcata ile direğin tepesi arasında heyecanlanmamak elde değildi. En tepeye vardığımda ise ne kadar yüksekte olduğuma inanamadım” dedi.
Tabi iş bununla bitmedi. Marmaris’e inip led ampul almalı ve sonra tekrar direğe çıkıp yerlerine takmalıydık. Marmaris’e gittiğimizde demir feneri hariç tüm ampüllerin led muadillerini bulduk. Fakat demir fenerimizin eski tip duyu için led ampul üretilmiyormuş ve tamamen yenilenmesi gerekiyormuş. Bu ampüller arasında aküden beslenerek en uzun süre yanan demir fenerini her ne kadar değiştirememiş olsak da, diğer ampulleri led ile değiştirmiş olduk.
Düzeltmek İsterken Hidroforu Bozduk
İskelede bulunduğumuz bu süre içinde temiz su depomuzun boşaldığını fark etmeyerek depomuz boşaldıktan sonra da muslukları açtığımız için hidroforu kısa bir süre de olsa boş çalıştırmış olduk. Depomuzu doldurduktan sonra ise hidroforun hava yaptığını düşünerek hidrofor basınç tankını kontrol ettik. Basınç tankının üzerindeki sibop benzeri girişi de görünce bunun sisteme giren fazla havayı tahliye etmeye yarayacağı fikri ile hidrofor tankındaki tüm basıncı boşalttık.
Ancak daha sonra acı bir şekilde bunun fazla hava değil, sistemin çalışması için ihtiyaç duyduğu basınçlı hava olduğunu öğrendik. Tabi bu esnada havayı boşaltırken gözlerimizde parıldayan o ışıklar nedense birden sönüverdi. Ve teknede bazı şeyleri onarırken yaratıcı zekanın faydası olduğu gibi, bilinçsizce yapılan müdehalelerin zararı olabileceğini hatırlamış olduk. Hatta bu satırları yazarken uygun hava pompası bulamamamızdan dolayı tam 2 bar basınçlı havayı hidrofor basınç tankına geri koyamadığımız için hidrofor motorumuz çok sık devreye giriyor ve akülerimizi tüketmeye devam ediyor.
Bakım Onarım Dönemi Bitti, Gezme Tozma Dönemi Başladı
Tüm bu sikaflex yenileme ve direğe çıkma gibi bakım ve onarımla geçen zamanlardan sonra artık bir yelken seyrine çıkmamız gerektiğini fark ettik. Rotamızda Simi adası, Dirsek Bükü, ardından Kurucabük, en son da Bencik Koyu olan yaklaşık iki haftalık bir seyir planı yaptık.
Bu seyirde yaşadığımız maceralar ve keşfettiğimiz yeni yerler ile ilgili izlenimlerimi turumuzu tamamladıktan sonra, önümüzdeki yazıda sizlerle paylaşacağım.
Biten bakım onarımlardan sonra sıra geldi önce dinlenmeye, sonra gezmeye…
Ama bu yazımı noktalamadan evvel karadan yaptığımız başka bir keşiften bahsetmek istiyorum; Turgut Şelalesi. Şelale ile ilk defa Sadun Boro’nun Vira Demir kitabında karşılaşmış ve burayı ziyaret etmeyi çok istemiştim. Aradan koca bir kış ve yaz mevsimi geçti gitti. Bize ise Eylül sonuna kısmet oldu şelale gezisi. Aslında iyi de oldu çünkü mevsim itibariyle kalabalıklardan uzak, sakin ve huzur dolu bir gün geçirmiş olduk. Yolu Orhaniye tarafına düşen herkese tavsiye ederim şelaleye de vakit ayırmalarını. Ağaçların arasında, şırıl şırıl akan buz gibi suyun kenarında yürümek teknede geçirdiğimiz zamandan sonra bize çok iyi geldi. Hem uzun yürüyüşlere hasret kalan bacaklarımız açıldı, hem de orman ve toprak kokusuyla buluşmuş olduk.
İlk defa gittiğimiz Turgut Şelalesi bize çok huzur verdi.
Denizde ya da karada olması bir şey değiştirmez bence; nerede olursak olalım doğanın bize sunduklarını görebiliyor, bunların değerini anlayabiliyorsak ne mutlu bize. Çevremizde büyük şehir karmaşasından, hayat koşturmacasından doğanın sesini dinlemeye vakit ayıran o kadar az insan var ki. Keşke herkes biraz vakit ayırsa ve biraz bu güzelliklerin kıymetini anlasa….
Yazılış Tarihi :18/10/2016
Yelken Dünyası Dergisi, Kasım 2016 sayısında yayınlanmıştır
- Bir sonraki yazıda; Bekle Bizi Simi, Sana Geliyoruz!
Yeni yazılardan ve güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Facebook Sayfamızdan takip edebilirsiniz.
Teknelerde LPG Güvenliği
Teknelerde LPG Güvenliği Tekne sahibi olduktan sonra, elimizden geldiğince her konuda bilgi edinmeye ve kendimizi geliştirmeye başladık. Gerek yelken konusunda, gerek motor konusunda, gerekse de teknenin diğer teçhizatları konusunda hep bir şeyler öğrendik. Ancak teknemizin LPG güvenliği hep bir soru işaretiydi bizim için. Çünkü ne......
17 Haziran, 2023Uzun Bir Aradan Sonra Merhaba
Merhaba dostlar, O kadar uzun zamandır beyaz bir sayfa açıp karşısına oturmadım ki… Uzak kaldım blog yazılarından ve sizlerden. O yüzden kısa bir bilgilendirme yapmak, biraz da iç dökmek istedim. 2022 sezonu güzel bir sezondu. Tekneyle ilk defa Kaş Kekova taraflarına gittik biliyorsunuz. Videoları bu......
26 Mart, 2023Tekneyle Kaş’a Gidiyoruz
2022 sezonu biraz bakım onarım işleriyle başlamış olsa da, sonunda Haziran ayının sonunda iskeleden ayrılıp güneye doğru olan seyrimize başladık. Ve tekneyle Kaş’a gidiyoruz dedik. Ama ne kadar güneye sorusunun cevabı henüz yok çünkü şu an hala Kaş’tayız. İlerleyen günler bize ne getirecek henüz bilmiyoruz.......
15 Temmuz, 2022Tekneye Yıldırım Düşmesi
Tekneye yıldırım düşmesi hikayelerini sağdan soldan duyar, hayretler içinde dinlerdim. Bir gün bizim de başımıza gelebileceği hiç aklıma gelmemişti. Ama geçtiğimiz sezon yani 2021 yılının Ekim ayındaki bir fırtınada bizim de başımıza geldi. Bu yazıyı hazırlamamın sebebi; hem yıldırım düşmesinden etkilenen teknemizde karşılaştığımız aksaklıkları anlatmak......
19 Mart, 2022
No Comments