Huzur Dolu Eylül Ayı

Huzur Dolu Eylül Ayı

Eylül ayını her zaman çok sevmişimdir. Sakinlik, dinginlik ve huzuru çağrıştırır bana. Temmuz ve Ağustos’un bunaltıcı sıcakları yerini tatlı bir serinliğe bırakır. Sonbahar kendini yavaş yavaş hissettirmeye başlarken kalabalıklar azalır. Eylül’de tatil yapmak her zaman daha bir başka hissettirmiştir kendimi. Şimdiyse Eylül ayını denizlerde geçireceğim ilk defa. Ve uzun zamandır hissetmediğim bir his var içimde; özgürlük. Şu andan itibaren neyi ne zaman yapmak istiyorsam o zaman yapacağım. Tekneye gelmek için hafta sonunu beklemek zorunda olmayacağım. Ya da her Pazar istemeye istemeye İzmir’e dönmeyeceğim.

Bunun sebebi iş yerimi ve yaptığım işi ne kadar çok seviyor olsam da, özgürlüğümü daha çok sevdiğimi fark etmem ve kısa bir süre önce kurumsal hayata veda etmem. Şu an ne penceresiz ve güneş ışığı almayan ofisimde, ne de sabah 08:00 akşam 18:00 oturduğum bilgisayarımın başındayım.

Oysa tam ait olduğum yerde; mavi ve yeşilin ortasındayım. Umutluyum, mutluyum ve içimde kocaman bir huzur hissediyorum.

Sarı Yaz

Orhaniye’de sarı yaz 

Bundan sonra Fırat’ın işlerine destek olacağım. Artık ikimiz de home-office olduğumuza göre teknede ve kendimize yarattığımız mavi dünyada çok daha fazla vakit geçirebileceğiz…

Teknenin Bakım ve Güzelleşme Zamanı

İzmir’de yapılacak işlerden ve katılınacak yaz düğünlerinden dolayı yaklaşık üç haftadır gelemiyorduk tekneye. Sonunda topladık bavulumuzu, aldık kedimizi, uzun bir aradan sonra merhaba dedik Marmaris’in o güzel doğasına ve onun ev sahipliği yaptığı teknemize. Bu geçen süre zarfında tıpkı bizim onu özlediğimiz gibi, teknemiz de bizi özlemiş. Hatta kedimiz Mia bile özlemiş buraları. Tekneye girer girmez hemen kendi kamarasına geçip, her zaman oturduğu lumbozun önüne oturup dışarıyı seyretmeye başladı.

teknede kediMia’yı arasanız; ya iskele kamaradaki lumbozun önünde ya da salondaki masanın tepesinde bulabilirsiniz.

Uzun zamandır yapılacaklar listemizde yer alan, hiçbir acelesi olmayan ama teknemize bakım yapmak ve onu güzelleştirmek için bizim yapmak istediğimiz şeyleri yapmaya fırsat bulduk sonunda. Önce teknenin bütün kromlarını parlattık. Bu kromlara teknenin puntelleri, vinçleri, bimini ve serpinti körüğünün bacakları dahil. Sonra kirli gözüken vardevela tellerini aseton ile tertemiz yaptık. Bu tüyoyu komşumuz Koray ağabey’den almıştık. Vardevelalar sanki yeni takılmış gibi bembeyaz oldular. Heç ve lumbozların plastiklerine vazelin sürerek bakımlarını yaptık.

Teknemizin lacivert renk olması ve bu rengin beyaza göre daha çok ilgi istemesi sebebi ile dingi yardımıyla teknenin sancak ve iskele bordalarını temizledik ve parlattık. Teknenin üstü gibi altının da bakıma ihtiyacı olduğu için, yaz başında yaptığımız tekne altı temizliğini yine yaptık. Bu sefer sadece fırçalamak yetmedi. Oluşan yosunumsu tabaka fırça yardımıyla kolayca gitti ama beyaz solucan görünümlü ve iyice sertleşmiş tabakayı tahta bir spatula yardımıyla dikkatlice kazımak gerekti.

Bakımla Güzelleşen Tikler

Teknenin havuzluğundaki tüm tiklere bir güzel bakım yaptık. Öncesi sonrası fotoğrafı çekmiş olsaydım paylaşmayı çok isterdim, ancak söyleyebilirim ki tikler resmen kendine geldi. Tik gerçekten çok güzel bir malzeme, dedikleri gibi ölümsüz mü bilmiyorum ama ara sıra bakım yaparak tiklerinizi canlı ve güzel tutmanız mümkün. Tekneyi temiz tutmanın püf noktası sanırım, bir kere esaslı bir bakım yaptıktan sonra, bunları mini bakımlar şeklinde ara ara tekrarlamak. Bu sayede tekne her zaman bakımlı ve güzel gözükecek. Ve siz sadece bir kere çok yorulacaksınız, sonrası sizi o kadar hırpalamayacak.

teknede tik bakimiTikler bakım sonrası canlandı.

Havuzluktaki hoperlörlerimiz tekneyi aldığımızdan beri çalışmıyordu. Teknenin teybi de çok eski bir teypti. Bizse; müzik dinlemeyi çok seven bir çift olduğumuz için, bunun eksikliğini uzun zamandır hissediyorduk. Bu sebeple Marmaris’e gelmeden yeni bir teyp, iki iç mekan, iki dış mekan hoperlör aldık. Ben bu satırları yazarken, Fırat havuzluktaki hoperlörleri değiştirmeye başladı bile. Benden destek isteği zaman, yazmayı bırakıp ona yardıma gidiyorum. Bu iş bittikten sonra sırada teybi ve iç hoperlörleri değiştirmek var.

Tekneyle İlgilenmek Meditasyon Gibi

Bu kadar işi ise tabi ki bir günde yapmadık; günlere yayarak, dinlene dinlene yaptık. Benim dinlenmeye Fırat’tan daha çok ihtiyacım oluyor gerçi, Fırat ise resmen teknede yorulmak bilmiyor. Bıraksam her işi kendi yapacak büyük bir zevkle. Bazen düşünüyorum tekne ile gezmekten ve yeni yerler keşfetmekten mi yoksa sadece teknenin üstünde vakit geçirmekten ve ona bakım yapmaktan mı hoşlanıyoruz diye. Cevabım biri ya da öbürü değil aslında. Çünkü her ikisi de kendimizi çok iyi hissetmemizi sağlıyor.

Tekneyle uğraşmak bir nevi meditasyon gibi. Günlük sorunlardan, aklındaki problemlerden uzaklaşmanı sağlıyor. Ve ellerinle bir şey yapmak ise tarifi imkansız bir his veriyor.

Şehir yaşamında ellerinizi ve yaratıcılığınızı kullanarak en son ne zaman bir şey yaptınız? Eminim cevabınız “daha dün” olmayacak. Çünkü şehir yaşamı hepimizi tembelleştiriyor, bu bir gerçek. Sabah 09:00’da girdiğimiz ofislerden akşam 18:00’de çıkıyoruz. Bütün gün bilgisayara bakıyoruz. Akşam eve gelince ise yaptığımız tek şey yemek yiyip televizyon seyretmek, reklam aralarında ise elimizde cep telefonumuz sosyal medyaya kim ne yapmış, ne paylaşmış diye bakmak. İnsan bunlardan uzaklaşınca fark ediyor başka bir yaşamın mümkün olduğunu. Oturup ay ışığında, yıldızların altında karı koca sohbet etmeyeli ne kadar çok vakit geçtiğini…

Tekne altıŞehir yaşamından uzakta kendimize mavi bir dünya yarattık.

Teknede İlaç Kutusu // Hastalanmak ve Ufak Kazalar Atlatmak Kaçınılmaz

Uzun zamandır gidip geliyoruz, epey de vakit geçiriyoruz teknede. Yakın zamana dek ciddi bir kaza ya da rahatsızlık yaşamadık. Ama yaşayınca da hepsi üst üste geldi. Önce Fırat gıda zehirlenmesi geçirdi. İş çıkışı bir Cuma akşamı yola çıkıp gecenin bir vaktinde vardık tekneye. Yanımızda Ankara’dan sadece o haftasonu bizimle vakit geçirmek için gelmiş kuzenlerimiz ve annemiz de vardı. Buraya kadar her şey normaldi. Ta ki gecenin bir vakti Fırat titreye titreye uyanana kadar. Hava çok sıcaktı aslında ve belliydi ki Fırat’ın ateşi çıkmıştı. Bu noktada ilk eksiğimiz teknede bir ateş ölçer’in bulunmayışıydı.

Sabahı bir şekilde ettik neyse ki. Benim düşüncem Fırat’ı bir hasteneye götürüp serum bağlatmaktı. Mantıklı olan da buydu aslında ama O kahramanlık yapıp çocukların haftasonunu zehir etmek istemedi ve hastaneye gitmeyi reddetti. İskelemizden çok uzaklaşmamaya ve bize çok yakın olan Kale Adası’nın arkasına demirlemeye karar verdik. Sağolsun Kaptanımız, o halde bizi iskeleden çıkardı. Adanın arkasına demir attı, demirin tuttuğundan emin olunca da doğru gitti yattı. Zehirlenme sonucu vücudunda hiçbir vitamin ve mineral kalmayan Fırat çok halsizdi. Ayakta zor duruyordu ve midesi hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Ona teknedeki ilaç kutumuzdan ateş düşürücü ve mide bulantısını önleyici birer ilaç verdim. Bütün gün dinlendi ve ancak ertesi gün kendine gelip aramıza katılabildi.

Teknede İlaç Kutusu Çok Önemli…

Başka bir hafta sonu teknede temizlik ve bakım yaparken, havuzlukta oturduğum yerden aniden kalkınca sırtımı bimininin demirine çarptım. Nasıl oldu anlamadım ama sırtımda çokça bulunan et benlerinden bir tanesi koptu ve epey kanadı. Soğukkanlılığımızı kaybetmeden önce kanamayı durdurduk, sonra yaranın mikrop kapmasını önlemek için Batticon sürdük ve üstünü sargı bezi ile kapattık. Tabi sırt çok oynak bir bölge olduğu için benim her hareketimde yara tekrar açılıp kanamaya başladı. Ertesi gün İzmir’e gittiğimizde hemen bir doktora gözüküp durumu kontrol ettirdim ve korkulacak bir şey olmadığını öğrenip sevindim.

Bunlardan başka ciddi bir boyun tutulması ile kıç ıstralyadaki bir liftinin ele girmesi hadisesi yaşadık. Hepsini teknede ilaç kutusu ‘nda bulunan ilaçlar ve merhemler sayesinde atlattık. Ve belki bugüne kadar farkına varmasam da teknede ilaç kutusu ‘nun önemini çok daha iyi anladım. Denizde olmayıp iskelede olsak bile, bana en yakın eczane nerede hiç bir fikrim yok. Bu sebeple teknede ilaç kutusu ‘nun içinde bulunacak ilaçların çeşitli rahatsızlıklara karşı hazırlıklı olmamızı sağlaması ve bu ilaçların tarihlerinin güncel olması çok önemli. Bunu dışında bizim başka bir sorumluluğumuz var; kedimizle ilgili ilaçları da teknede ilaç kutusu ‘nun içinde bulundurmamız gerekmekte.

Teknede İlaç KutusuHastalığı geçen Fırat Kaptan teknenin kıçında Mia ile keyif yapıyor.

Camadan Pratiği

Yelken eğitimi aldığımızda çok fazla camadan pratiği yapmaya fırsat bulamamıştık. Bizim için de bugüne kadar yelkenler tam hisa edilmiş ya da mayna edilmiş konumda oldu hep. Birkaç defa çok ciddi havalara girdik tam arma. Ve hemen aklımıza ilk gelen şey yelkenleri mayna etmek ve yolumuza motor ile devam etmek oldu. Bunun yanlış olduğunu bildiğimiz halde bir türlü o anın adrenali ile yelken alanını küçültmek aklımıza gelmiyordu. Bir hafta sonu sırf bunu pratik edebilmek için yelken seyrine çıktık. İlk etapta rüzgar varla yok arasında ve çok azdı. Yelkenleri bastık biz de. Sonra rüzgar yavaş yavaş artmaya başladığında ise yelkenlere camadan vurarak, yelken alanını gerektiği kadar küçülterek seyrimize devam ettik.

Rotamızın sonlarına doğru rüzgar hızı saatte 25 – 30 knot’a ulaşmıştı, bizimse yelken alanımız iyice küçülmüştü. Bu pratik sayesinde yüksek havalara girme konusundaki korkumuzun da bir  miktar üstesinden gelmiş olduk sanıyorum. Bu sadece bir örnek. Daha çalışacak, pratik edecek, öğrenecek o kadar çok şey var ki. Denizcilik uçsuz bucaksız bir alanmış gibi geliyor bazen bana ve korkuyorum. Ama denizde hayatta kalmak için ilk kural denizden korkmak zaten, değil mi? Bu sayede tedbiri elden bırakmaz ve temkinli oluruz her daim.

Yine Bayram Tatili, Yine Kalabalık Koylar Ama Önce Çok Sevdiğim Dostumun Ziyareti

Tekneye geleli bir hafta oldu. Bu bir haftalık sürenin birkaç gününde çocukluk arkadaşım Gözde ve nişanlısı Ali misafirimiz oldular. Gözde ile birlikte büyüdük desem yanlış olmaz herhalde. 3 yaşından 16 yaşına kadar her yaz gittiğimiz Şarköy’de, tüm yaz tatillerimiz birlikte geçti. Sonra biz Şarköy’deki yazlığa gitmemeye başlayınca yıllarca görüşemedik. Ama aradan geçen onca yıla rağmen bir şekilde tekrar buluştuk ve kaldığımız yerden devam ettik. Haliyle her yazını birlikte geçirdiğin ve beraber büyüdüğün bir arkadaşınla yine deniz ortamında vakit geçirince biz de istemeden çocuklaştık tabi ki, eski günleri andık bol bol, çok güzel vakit geçirdik… Neyse, daha çok yazarım Gözde ile ilgili aslında ama sadede gelsem iyi sanırım…

denizde eglenceÇocukluk yıllarına dönen 30+ gençler 😉

Gözde ve Ali ilk defa yanımıza geldikleri için onları bildiğimiz güzel bir koya götürelim istedik ve dümeni Dirsek Bükü’ne doğru kırdık. En son geçen bayramda gördüğüm Dirsek Bükü’nün bayram haricinde ne kadar tenha, ne kadar sakin olduğunu görünce gözlerim yaşardı. Şeker Bayramı’nda demir atacak yeri zor bulduğumuz koy, sadece birkaç yelkenli ve motoryata ev sahipliği yapıyordu o kadar.

Denizde Bayram Trafiği

Ve yarın yine uzun bayram tatilinin başlangıcı. Yine koylar çok kalabalık olacak. Başka arkadaşlarımız bayram için tekne kiralamak istemişler ve konuştukları hiçbir firmada kiralayacak tekne kalmamış. Geldiğimizde bomboş olan iskelemiz ise hareketlendi. Bayram tatilini fırsat bilen ve denizi özleyen tüm tekne sahipleri denize açılmak üzere  hazırlıklarını yapıyorlar. Bayram tatilinde bizim de misafirimiz var ve biz de teknede hazırlık yapıyoruz şu anda. Ama nereye gitmeli, neresi sakin olur, nerede rahat ederiz bilemiyoruz henüz.

Dirsek Buku yemekHep birlikte Dirsek Bükü’nün sakinliğinin keyfini çıkartıyoruz.

Geçtiğimiz bayram tatilinde deniz trafiğinin yoğunluğu telsiz trafiğine de yansımış, hatta birbirlerine küfredenlere bile şahit olmuştuk. Bu yakışıksız dialoğa başka bir kaptan telsizden şöyle demişti; “hepiniz kaptan olmuşsunuz belki ama gerçek bir denizci olamamışsınız, yazık…” Böyle hoş olmayan durumların bu bayram tatilinde de yaşanmamasını ümit ediyor, insanların birbirine olan saygısını ve hoşgörüsünü kaybetmemesini diliyorum. Herkese şimdiden iyi bayramlar dilerim. Gerçi siz bunları önümüzdeki ay okuyacağınız için “geçmiş bayramınızı kutlarım”  desem daha doğru olacak herhalde. Pruvanız neta, rüzgarınız kolayınıza olsun …

 

Yazılış Tarihi : 15/09/2016
Yelken Dünyası Dergisi, Ekim 2016 sayısında yayınlanmıştır.

 

Yeni yazılardan ve güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Facebook Sayfamızdan takip edebilirsiniz.

Sailing Mia'yı Facebook'ta takip et

facebook.com/sailingmia

 

  • Teknelerde LPG Güvenliği Tekne sahibi olduktan sonra, elimizden geldiğince her konuda bilgi edinmeye ve kendimizi geliştirmeye başladık. Gerek yelken konusunda, gerek motor konusunda, gerekse de teknenin diğer teçhizatları konusunda hep bir şeyler öğrendik. Ancak teknemizin LPG güvenliği hep bir soru işaretiydi bizim için. Çünkü ne......

  • Merhaba dostlar, O kadar uzun zamandır beyaz bir sayfa açıp karşısına oturmadım ki… Uzak kaldım blog yazılarından ve sizlerden. O yüzden kısa bir bilgilendirme yapmak, biraz da iç dökmek istedim. 2022 sezonu güzel bir sezondu. Tekneyle ilk defa Kaş Kekova taraflarına gittik biliyorsunuz. Videoları bu......

  • 2022 sezonu biraz bakım onarım işleriyle başlamış olsa da, sonunda Haziran ayının sonunda iskeleden ayrılıp güneye doğru olan seyrimize başladık. Ve tekneyle Kaş’a gidiyoruz dedik. Ama ne kadar güneye sorusunun cevabı henüz yok çünkü şu an hala Kaş’tayız. İlerleyen günler bize ne getirecek henüz bilmiyoruz.......

  • Tekneye yıldırım düşmesi hikayelerini sağdan soldan duyar, hayretler içinde dinlerdim. Bir gün bizim de başımıza gelebileceği hiç aklıma gelmemişti. Ama geçtiğimiz sezon yani 2021 yılının Ekim ayındaki bir fırtınada bizim de başımıza geldi. Bu yazıyı hazırlamamın sebebi; hem yıldırım düşmesinden etkilenen teknemizde karşılaştığımız aksaklıkları anlatmak......

No Comments

Post A Comment