15 Mar Göcek; Yeni Bir Macera…
Ailemizle ve uzun zamandır görüşmediğimiz arkadaşlarımızla birlikte güzel günler geçirdikten sonra, artık Fethiye’den ayrılma vakti gelmişti. Evet, bu macera bitmişti belki ama yepyeni bir macera vardı önümüzde; Göcek. Önce Göcek’e doğru sonra da Göcekte yelken seyri için sabırsızlanıyorduk.
Yıllardır methini duyduğum, yatçıların cenneti olarak anılan Göcek koylarını keşfetmek için sabırsızlanıyordum.
Fethiye – Göcek arası kısa bir mesafe, yaklaşık 10 deniz mili; ve biz iskeleden ayrıldıktan iki saat kadar sonra Göcek’teydik. Önceden dersime çalışıp hangi koyları görmek istediğimi belirlemiştim. Ama ilk hangi koya demirleyelim kısmına bir türlü karar veremiyordum. Bu aşamada Orhaniye’deki iskelemizden eski komşumuz Koray Abi’miz imdadımıza yetişti. O da ailesiyle birlikte bayram tatili vesilesiyle Göcek’e gelmiş ve Yassıca Adalar’a demirlemiş. Bizim de bu sayede ilk durağımız burası oldu.
Göcekte yelken seyri
Doğayı Korumak için Şamandıra ve Mapa Sistemi
Yassıca Adalar’da birbirinden güzel ada ve koylar yer alıyor. Bu güzel çevrenin korunması amacıyla ise teknelerin bağlanması için şamandıralar; kıyılarda ise mapalar bulunuyor. Biz de Koray Abilerin yanına Zeytinli Ada’ya gittiğimizde hemen onun yanındaki şamandıra boş olduğundan, oraya bağlandık. Kıyıdaki mapadan da koltuk aldık. Koy beklediğim kadar kalabalık değildi ama yine de genel anlamda Göcek’te sirkülasyon çok fazla diyebilirim. Bir tekneden boşalan bir yere hemen başka bir tekne geliyor. Hisarönü’ne göre ise çok daha hareketli ve yoğun. Hemen hemen her koyda su sporları merkezleri, tüm gün gezen dondurmacılar, mısırcılar, yüzen dev marketler var. Turmepa teknesi her gün koyları dolaşıp, teknelerden atık topluyor. Tek yapmanız gereken bir gün önceden arayıp rezervasyon yapmak. Ve neredeyse her koyda, karada çöp kutuları var. Düzenli olarak belediye görevlileri gelip çöpleri topluyor.
Turmepa teknesi görev başında
Birbirinden Güzel Göcek Koyları
Zeytinli Ada’da kaldığımız süre boyunca muhteşem günbatımlarına tanık olduk. Güneş karşı dağların arkasından öyle güzel batıyordu ki, her izlediğimizde kendimizi bambaşka hissediyor ve bir sonraki gün batımı için saatleri saymaya başlıyorduk.
Her gün batımında Fırat’la birlikte sup yapıyorduk
Zeytinli Ada’dan sonraki durağımız Taşkaya yani diğer ismiyle Bedri Rahmi Koyu oldu. Bedri Rahmi’de koyun kuzeybatı köşesindeki minik kumsalın olduğu tarafta demir atıp karadan koltuk aldık. Hemen arkamızda ise dağlara oyulmuş kral mezarları tüm heybetiyle “ben buradayım” diyordu.
Devlet Politikaları Yüzünden Ülkemizden İstemeyerek Uzaklaşan Yabancı Yatçılar
Bir gün akşamüstü patikayı takip ederek mezarlara çıktık. Manzaranın güzelliğini tarif etmeye kelimeler yetmez. Orada orta yaşlarda İngiliz bir çift ile tanışıp sohbet ettik. Bize aslında Türkiye’de yelken yapmayı ve buraları gezmeyi ne kadar çok sevdiklerini ama yeni devlet politikaları dolayısıyla bunun eskisi kadar kolay olmadığını, bu sebeple de çoğu arkadaşının Türkiye’ye gelmektense Yunan kıyılarında seyir yapmayı tercih ettiğinden bahsettiler.
Ülkemizin kıyı şeridi bu kadar güzel ve yatçılığa bu kadar uygunken; yat turizminin gün geçtikçe azalmasına ve ülkemize gelen yabancı turist sayısındaki düşüşe tanık olmak bizim için gerçekten çok üzücü. Umarım bu gidişe çok geç olmadan bir dur denebilir…
Bedri Rahmi Koyu’na kaya mezarlarından bakış
Ünlü Balık Figürü ve Uçurtma Mozaiği
Başka bir akşamüstü ise bu güzel koya ismini veren Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun resmettiği ünlü balık figürünü ve onun hemen yanındaki Azra Erhat’ın uçurtma mozaiğini görmeye gittik. Bedri Rahmi bu çizimi 1974 yılında çıktığı bir mavi yolculuk sırasında yapmış. Bu ünlü çizim dış çerçeve olarak balık gibi gözükse de aslında içinde altı hayvan tasviri bulunmakta. Azra Erhat’ın çakıl taşlarından yaptığı uçurtma mozaiği de yine aynı mavi yolculuk sırasında yapılmış.
Bedri Rahmi’nin 1974 yılında çizdiği ünlü balık figürü
Teknede Misafir Zamanı
Geçen sene de misafir ettiğimiz çocukluk arkadaşım Gözde ve eşi Ali, sonrasında da kuzenimiz Melis ve eşi Sadun birkaç gün arayla yine ziyaretimize geldiler. Geçen sene Hisarönü Körfezi’nde gezmiştik beraber, bu sefer kısmet Göcek Körfezi’ni gezmekmiş.
Göcek Belediye Marina İskeleleri
Her iki çifti de almak için Göcek Belediye Marinası’na yanaştık. İlk sefer beton iskeleye, ikinci sefer ahşap iskeleye bağlandık. Beton iskele gulet ve motoryatlarla doluydu. O yüzden ikinci sefer yanaştığımız ahşap iskelede yelkenlilerin arasında daha rahat ettik. Yanaşmaya çalışan ya da iskeleden ayrılma manevrası yapan büyük teknelerin motor kuvvetinden dolayı sanırım, ara ara çok dalgalanma oluyor ve tekneler fena şekilde sallanıyor… Beton iskelede yanımızdaki motoryatlar haliyle bizden yüksek olduğu için, bu dalgalanmanın etkisiyle üstümüze çıkıp bize zarar vermesinler diye usturmaçaları dizerken ekstra dikkat ettik. Ahşap iskelede ise direklerin hizasına çok önem verdik ki, gurcatalar birbirine çarpmasın…
Çocukluk Arkadaşım Gözde ile Yine Denizlerde Buluşmanın Mutluluğu
Mavi ve yeşilin buluştuğu bu koya hayran olmamak mümkün mü?
Gözde’ler ile önce Boynuzbükü’ne gittik. Boynuzbükü epey büyük bir koy. İçerisinde hem çok huzurlu bir restoran hem de irili ufaklı birçok koy yer alıyor. Restoran iskelesine yanaşmak, ihtiyacınız varsa elektrik su temin etmek veya birbirinden güzel koyların birinde demir atıp kıçtan kara olmak mümkün. Biz alargada kalarak hafif hafif esen rüzgarın bizi yönlendirmesini tercih ettik. Bir akşam yemek için teknede bazı eksikler olunca, Migros süpermarketin dev motor yatının sunduğu hizmetten de faydalandık. Telefonla marketi aradık, gelip bizi botlarıyla aldılar ve kocaman motor yata götürdüler. Motor yatın içerisi bildiğiniz süpermarket, hiçbir farkı yok ve aradığınız her şey var. Bu sayede akşam teknede çok keyifli ve eksiksiz bir akşam yemeği yedik.
Boynuzbükü’nde Bitmesin İstediğim Kızıl Dakikalar
Boynuzbükü’nde güneş restoranın arkasındaki dağlardan battığı için gün batımını izlemek Yassıca Adalar’daki kadar keyifli değildi. Ancak gün battıktan sonra birkaç dakika süren ama hiç bitmesin istediğim o kızıl dakikalar, ardından yavaş yavaş yükselen dolunay ve mehtap, yıldızların altında uyunan o eşsiz uykular ve tanık olduğumuz muhteşem gün doğumlarını sanırım asla unutamayacağım.
Ah o gün batımları…
Boynuzbükü’nden sonra Bedri Rahmi’ye gittik. Orada da çok keyifli iki gün geçirdikten sonra Gözde ve Ali için artık dönüş vaktiydi. Üzüle üzüle onları Göcek merkeze götürdük ve güle güle dedik.
Gözde’lerden Sonra Melis’lerle Birlikte Yeni Keşifler
Birkaç gün aradan sonra Melis ve Sadun geldi. Onları yine belediye marinasında karşıladık. Halatları çözdüğümüz gibi çok merak ettiğim Göbün Koyu’na doğru seyre başladık. Keyifli bir seyrin ardından Göbün Koyu’na ulaştık. Ancak bu minicik koy çok kalabalıktı. Yan yana sıralanmış motor yatlar ve bir o kadar da çok yelkenlinin dibine demir atıp onlarla burun buruna oturmak istemedik. Hemen durum değerlendirmesi yaparak yan koylara bakmaya karar verdik.
Şansımızda Göbün Yerine Yavansu, Hamam Yerine Sarsala Varmış…
Kalabalık dolayısıyla birkaç koya yine girişimizle çıkışımız bir olunca, bulduğumuz en sakin koy olan Yavansu Koyu’na demirledik. Aynen rehber kitaplarda yazdığı gibi rüzgar alan bu koyda günübirlik kalınması önerilmesine rağmen, biz o akşamı geçirmeye karar verdik. Zaten belli bir saatten sonra rüzgar kaldı. Ve yaprak oynamadı.
Melis’le sup üstünde hem keşif hem laklak zamanı 🙂
Ertesi sabah demir alarak Hamam Koyu’na gittik. Koyun sonlarına doğru yıkık bir hamam bulunuyor. Bu yapıyı görmek isteyen müşterilerle dolu guletler tüm koyu dolduruyor. Biz de her ne kadar burada demirlemeyi istesek de, hem guletlerin çokluğundan hem de ani gelen sağanaklardan dolayı yola devam etmeye karar verdik. Ve Sarsala Koyu’na gittik.
İyi ki de gitmişiz çünkü kendi özel havuzumuz diyebileceğim berraklıkta bir su ve yan teknelerle aramızda epey bir mesafe olan bir alana demirimizi atıp kıçtan kara olduk. Sarsala sonrası tekrar Göcek Belediye Marinası’na gitmek yerine, Boynuzbükü’ne gittik. Hem yeşillikler altındaki bu huzurlu restoranda keyifli bir yemek yedik hem de Melis’leri oradan yolcu ettik.
Her iki misafirimizle de inanılmaz güzel zaman geçirdik.
Sarsala’nın havuz kıvamındaki berraklığı
Denizin üstünde olmayı ve onun verdiği bu huzuru yaşamayı en az sizin kadar seven insanlarla birlikte olmak, bu duyguları paylaşabilmek çok özel ve çok güzel bir his.
Dönüş Vakti…
Artık yavaş yavaş Orhaniye’ye dönme vakti gelmişti. Ama son bir koyda daha demirleyecektik; Kurtoğlu Burnu öncesi Ağa Limanı. Ağa Limanı’na kadar olan seyrimiz gayet keyifli ve güzel geçti, ama Ağa Limanı’na varışımız pek o kadar keyifli olmadı. Hem Büyük Ağa hem de Küçük Ağa koyları inanılmaz kalabalıktı, her tarafı guletler kuşatmış ve kıçtan kara olmuşlardı. Zaten çok büyük olmayan bu iki koyda da ya guletlerin demirinin üstüne demir atma ya da onlarla fazla yakın olma ihtimalimiz olacaktı. Bir o koya, bir öbür koya bakıp durduk ama demirlemek için uygun bir alan bulamadık. Kitaplarda bahsetmeyen bir önceki koylara bakalım dedik, ama oralarda da demirlemek için derinlikler uygun değildi.
Ağa Limanı’nda Başımıza Gelen Tatsız Hadise
Ağa Limanı’na geri dönerek Büyük Ağa’da demirlemeye ve iki guletin arasına kıçtan kara olmaya karar verdik. Guletlerin bıraktığı kalomanın bizim gibi yelkenlilere göre çok fazla olacağını tahmin ederek ve onların zincirine denk gelmemeyi umarak demirimizi attık. Ben dümende kaldım, Fırat bizi kıçtan kara bağlamak için suya atladı. O esnada gelen sağanaklarla tekneyi düz tutmaya çalışırken, halatı koçbaşına voltalamadığımı hatırladım. Ve bir de baktım ki halatın ucu çoktan suya düşmüş bile.
Fırat bizi bir kayaya bağlamış, halatın boşunu almamı beklerken ona kötü haberi verdim. Fırat halatın ucunu buldu ve bana getirmeye başlamışken, yan guletteki görevlilerden biri bota atlayıp bize yardım edeceğini söyleyerek Fırat’tan halatın ucunu aldı. O esnada gelen sağanaklar bizi iskelemizdeki gulete doğru düşürmeye başladı. Ben biraz stres oldum ve Fırat’tan ne yapmam gerektiği konusunda destek istedim. Ondan gelen yönlendirmeler doğrultusunda tekne söz dinlemeye başlamışken, guletin kaptanı başka yönlendirmeler yapmaya başladı.
Gulet Kaptanından Beklenmeyen Davranış
Fırat ben zaten onu zor duyduğum ve sesler birbirine karıştığı için nazik bir şekilde gulet kaptanının beni yönlendirmemesini rica etti. Bu istek karşısında sinirlerine hakim olamayan kaptan botla bize yardıma gelmiş ve elinde halatın ucunu tutan arkadaşına bize yardımı bırakması ve elindeki halatı suya atması direktifini verdi. Arkadaşı da direktifi duyduğu gibi halatı suya attı. Keşke atmak yerine geri uzatsaydı… Keşke bize iyilik yapmaya çalışırken kötülük yapmasaydı… Belki bilmiyordu ama tuttuğu halat batan halattı ve bıraktığı gibi suyun metrelerce altına gömüldü. Dalıp halatı çıkaran Fırat, ucunu bana verdi, ben de hemen halatı koçbaşına volta ettim. Sonuçta bir şekilde durumu toparladık ama o gün yaşadıklarımız bize çok şey öğretti. Aldığımız en önemli derslerden biri; teknede asla dalgınlığa yer olmadığı. İkincisi ise kendi kendine yetebiliyor iken başkasından yardım kabul etmemek oldu.
Özetlemek gerekirse Fethiye ve Göcek seyrimizde çok şey öğrendik ve çok deneyim kazandık. Teknemizi ilk defa bu kadar uzun süre bilmediğimiz sularda yüzdürdük. Bilmediğimiz iskelelere yanaştık, bilmediğimiz koylarda demirledik. Yeni yerler keşfedip yeni insanlar tanımanın bize nasıl bir enerji verdiğini hatırladık. Ve bunu en kısa zamanda tekrarlamak için şimdiden planlar yapmaya başladık.
Yazılış Tarihi :13.08.2017
Yelken Dünyası Dergisi, Eylül 2017 sayısında yayınlanmıştır.
- Bir sonraki yazıda; Orhaniye’ye Dönüş Seyri
Yeni yazılardan ve güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Facebook Sayfamızdan takip edebilirsiniz.
No Comments