25 Oca Bekle Bizi Simi, Sana Geliyoruz!
Teknede uzun süre kalınca, bakım ve onarım isteyen işlere de vakit ayırma fırsatı bulduk. Yapmayı isteyip de o ana dek yapamadığımız bir çok şeyi yaptık. Ama bu sefer de bakım işlerine çok fazla vakit ayırdığımızı fark ettik ve hazır havalar da çok hala güzel gidiyorken hemen bir seyir planı yapalım dedik. Uzun zamandır yelkenli ile Simi Adası ‘na geçmek istiyorduk ama ya vizemiz yoktu ya vaktimiz. Şimdi ikisi de olunca Simi’yi de rotaya dahil ettik, hatta ilk durağımızı Simi adası olarak belirledik.
Ama öncelikle Kestane Kırası fırtınasının geçmesini bekledik, bu sebeple de seyir planımızı iki gün erteledik. Fırtına geçince sabah erkenden çözdük halatları ve yeni bir maceraya doğru seyre başladık. Fırtına sonrası çok sakindi hava, rüzgar neredeyse yok denecek kadar azdı. Biz de Simi’ye olan bu ilk seyrimizi motor seyri olarak gerçekleştirmek durumunda kaldık. Türk karasularından çıkıp Yunan karasularına girdiğimiz anda da ilk defa Yunan bayrağını çektik.
Kendi yelkenlimizle gittiğimiz ilk Yunan adası olan Simi, benim için her zaman çok ayrı bir yere sahip olacak.
Ama adanın hakkını yemeyelim, Simi zaten çok şirin bir ada. Limana girerken gördüğünüz ilk şey koyun yamaçlarına kurulmuş pastel tonlardaki rengarenk evler oluyor. O an hayalimde canlanan şey bunun bir masal olduğu idi. Benimse bu masalın kahramanı olduğum…
Simi Limanı’nı süsleyen rengarenk ve şirin evlere hayran olmamak imkansız.
Yelkenli İle Simi : Simi’nin Dikkat İsteyen Limanı
Simi’ye gitmeden evvel hem daha önce gidenlere danıştık hem de rehber kitaplara baktık. Herkesin dikkat etmemizi söylediği ortak nokta limanda demirlemek üzerineydi. Limanın dip yapısı dolayısıyla atılan demirin tutmasında sorun yaşanabiliyormuş. Liman “U” şeklinde, “U”nun ortası derin, sadece kenarları demir atacak uygun derinliğe sahip. Örneğin siz limanın güney tarafına yanaşacaksanız, demirinizi limanın kuzey tarafına yakın bir yere atmanız gerekiyor. Bunu aklımızda tutarak limana girişimizi yaptık.
Limanın girişinde sancak taraftaki kulenin orada liman polisi bulunuyor. Öncelikle oraya aborda olmak ve gerekli giriş işlemlerini yapmak gerekiyordu. Ancak bizim limana giriş yaptığımız esnada aborda olmamız gereken yerde çok büyük bir yolcu gemisi vardı. Biz de orayı es geçip doğrudan limanın içine girdik ve demirleyecek uygun bir boşluk aramaya başladık. O esnada kıyıdaki palamar bize ıslık çalarak bulunduğu yeri gösterdi ve oraya yanaşmamızı söyledi. Biz de (dümende ben, demirde Fırat) önce karşı kıyıya doğru gittik, sanki oraya baştan girecekmiş kadar yaklaştık ve uygun derinlikte demiri attık. Sonra tornistan vererek ve yavaş yavaş zinciri gererek girmemiz gereken yere teknemizi soktuk.
Bu aşamada Fırat benimle çok gurur duyduğunu söyledi. Genelde bir koyda kıçtan kara olacağımız zaman, ya da alargada kalacağımız zaman zaten genelde dümeni ben tutuyorum, Fırat demirle ilgileniyor. Ama ilk defa bir limana, başka teknelerin arasına teknemizi ben yanaştırdım.
Simi Limanı’nda diğer yelkenliler
Limandaki Büyük Yolcu Gemilerinin Yaptığı Dalga Bizim Gibi Yelkenlilere Zarar Veriyor
Bu arada limanın yapısı biraz dar, yani manevra alanı çok yok. Bizim orada bulunduğumuz zamanlarda hiç rüzgar almadı, ama limana yanaşan büyük yolcu gemileri dolayısıyla aşırı çok dalga oldu. Hatta bu dalgalar sebebiyle de başımıza tatsız bir hadise geldi. Simi’deki ikinci günümüzdü ve Fırat’ın çalışması gerekiyordu. Ben de fırsattan istifade yalnız başıma Simi’yi keşfe çıkmıştım.
Büyük yolcu gemisi o kadar çok dalga yapmış ki, bizim tekne ve yan tekne bu dalgaların etkisiyle sallanmaya başlamışlar. O kadar çok sallanmışlar ki, biminilerimiz birbirine değmiş, direklerimiz ucundan sıyırmış ve bordalarımız biraz hasar almış. Bizim tekne mavi, yan tekne beyaz olduğu için çarpmanın etkisiyle maalesef mavi izler bırakmışız yan tekneye. Teknenin sahibi de Türk ve neyse ki anlayışlı biriydi. Sonuçta birbirimize verdiğimiz zarar ikimizden de kaynaklanmıyordu ve ikimiz de durumu hoşgörü ile karşıladık.
Limana yukarıdan bakış ve liman girişinde yolcu indiren dev gemiler
Bağlanma ve Giriş İşlemleri
Bağlanmamıza yardımcı olan liman görevlisi bizden 6 Avro aldı ve bağlanma işlemlerimiz bittikten sonra öncelikle pasaport polisine gitmemiz gerektiğini söyledi. Acele etmeden işlerimizi bitirdik, teknenin güzelce bağlandığından emin olunca da pasaportlarımızı ve teknenin evraklarını alıp limanın girişindeki kulenin oraya, pasaport polisine doğru yola çıktık.
Simi’ye Giriş İşlemleri İçin Acenteye Gerek Var mı?
Orada giriş işlemimiz yapıldı ve pasaportlarımıza giriş damgası vuruldu. Sonra sırada gümrük vardı. Gümrük; limanın tam orta noktasında. Gümrük’te de 30 Avro verdik. Sonra limanın öbür ucundaki liman polisine gittik. Orada da translog bedeli 15 Avro verdik. Tüm bu işlemleri kendi başımıza yani arada bir acente olmadan, bir oraya bir buraya yürüyerek gerçekleştirdik.
İlk gidişimiz olduğu için acaba acenteye gerek var mı diye düşünmüştük ama iyi ki de acenteyi aracı etmemişiz. Çünkü işlemleri kendin yapmak hem çok basit hem de işlerini halletmek için oradan oraya giderken bu sayede ufak bir liman turu yapmış oluyorsun.
İşlemlerden sonra tekneye döndük, o esnada görevli bir bayan gelip kaç gün kalacağımızı, teknenin boyunu ve elektrik isteyip istemediğimizi sordu. 15 metrelik tekne için 3 günlük bağlanma bedeli toplam 47 Avro da bu esnada verdik.
Bundan sonra ise özgürdük. Önce minik bir tavernaya oturup karnımızı doyurduk. Artık adayı keşfetme zamanıydı.
Bu güzel liman manzarasının keyfini çıkarmak Mia’nın da hakkı! ; )
Keşif Zamanı
İlk günümüz Simi’nin merkezini keşfetmekle geçti. İkinci günümüzde ise Fırat çalışmak zorunda kalınca ben tek başıma gezdim, biraz alışveriş yaptım. Simi’nin daha önce gittiğimiz diğer yunan adalarına göre bir miktar daha pahalı olduğu kanısına vardım. Ada Türkiye’ye çok yakın, sezonda adayı ziyaret eden turistlerin çoğunluğunu Türkler oluşturuyor, hatta duyduğum ve okuduğuma göre Temmuz – Ağustos civarları limanda her yer Türk Bayraklı tekne oluyormuş. Hal böyle olunca da Simi halkı Türklerin yeme içme ve alışverişe verdiği para konusunda cömert olduğuna uyanmış ve fiyatlarını son zamanlarda arttırmış.
Adadaki üçüncü günümüzde ise araba kiralayıp gezmeye karar verdik. Önce adanın en güneyine yani Panormitis’e gittik. Kiralayacağımız araç acaba motor mu olsun yoksa araba mı diye ikilemde kalmıştık ama iyi ki araba kiralamışız çünkü kaç tane dağ çıktık ve indik bilmiyorum, bu dağları motor yerine araba ile çıkıp inmek haliyle daha konforlu oldu bizim için.
Korunaklı Panormitis
Panormitis’e gitmek yaklaşık 20-25 dakika kadar sürdü. Panormitis neredeyse tüm koya hakim olan Archangel Michael Manastırı ile ünlü. Yöre halkının inancına göre bu manastırın yapılışı Simi halkının Tanrıya olan bağlılığını sembolize etmekteymiş. Manastırda biri kilise sanatına diğeri de halk folkloruna ait iki müze, bir de Bizans dönemi sonrasına ait el yazmalarının sergilendiği bir kütüphane bulunmakta. Yaz aylarında çok sayıda ziyaretçiyi küçük bir ücret karşılığı keşiş inziva hücrelerinde misafir eden manastırı ziyaret etmek isteyenler için büyük yolcu gemileri ve diğer tekneler için koyda demirleme imkanı da var.
Güzel ve Korunaklı Panormitis
Sakin Marathouda Ve Huzurlu Pedi Koyları
Koyda manastır haricinde bir market ve bir restorandan başka bir şey yok. Panormitis’ten sonraki durağımız iskeledeki komşumuz Koray Ağabey’in tavsiye ettiği Marathouda koyu oldu. Ufak bir koy, koyun ucunda minik bir taverna, sahilde ise yiyecek için dilenen birçok keçi var. Serinlemek için minik bir deniz molası vermiştik ki, bir teknenin koya giriş yaptığını gördük. Nereye demir atacak, nasıl yanaşacak diye izlemeye başlamışken bir de fark ettik ki koya giriş yapan tekne bize orayı tavsiye eden Koray Ağabey’in teknesi. Ama onlar Rodos’taydı, burada ne işleri var acaba derken Fırat çaktırmadan onlara doğru yüzüp sürpriz yaptı. Akşam limanda birlikte yemek yemek için sözleştik ama zamanlarımız tutmadığı için yapamadık.
Marathouda Koyu’nda denk geldiğimiz Koray Abi’nin teknesi
Marathouda’dan sonra Pedi’ye gittik. Burası da korunaklı bir koy olduğu için çok fazla tekneye ev sahipliği yapıyor. Sahilde eski hristiyanlık döneminden kalma vasilik kilisesine ait kalıntılar var, bunun haricinde restoran ve marketler de mevcut. Biz de hemen denizin kenarında bir restorana oturup bu güzel manzara eşliğinde acıkan karnımızı doyurduk.
Pedi’den dönüşte daha önce yürüyerek de keşfettiğimiz ve bizce gerçek Simi halkının yaşadığı Horyo’dan geçtik yine. Burada savaş döneminde tahrip olan terk edilmiş veya harabeye dönmüş eski evlerin tekrardan restore edilerek kullanıma açıldığına tanık olduk.
Adanın iç kısımları
Elveda Simi
Üç gün kaldığımız ve çok sevdiğimiz Simi Adası’nı, bu güzel üç günün sonunda veda ederek sabahın erken saatlerinde gerekli çıkış işlemlerini yaptıktan sonra, dümen suyumuzda bıraktık ve Türk karasularına geri döndük. Rotamızda çok sevdiğimiz Dirsek Bükü vardı. Bayram zamanları ile kıyaslarsak bük bomboştu. Canımızın istediği yere kıçtan kara olduk ve kendimizi denize attık. Denizi her zaman kristal berraklığında olan Dirsek’in sanırın mevsim itibariyle olsa gerek denizi bu sefer her zamanki berraklığa sahip değildi.
Sezon Sonu Çöplüğe Dönen Denizlerimiz
Fırat hem teknenin altına yazın son mini temizliğini yapmak, hem de çapayı kontrol etmek için dalış yaptığında su altında 6 – 7 tane şnorkel, 2 tane maske ve bir tane de araba aküsü bulmuş. Şnorkeller, maskeler diyelim teknelerden düştü ama acaba araba aküsünün denizin dibinde ne işi var? Neden bu kadar vurdumduymazız ve neden çevremize gereken özeni göstermiyoruz diye düşünmekten alakoyamadım kendimi.
Sahil Güvenlik Denetimi
Deniz molasından sonra Fırat’la teknede oturmuş çevreye karşı olan duyarsızlığımız hakkında konuşurken, bir baktık Koray Ağabey’ler geldi. Kıçtan kara olmalarına yardımcı olduk ve onların tekneye geçip sohbete başladık. O esnada zaten bir süredir bükte dolaşan sahil güvenlik botu yanımıza yanaştı ve teknenin evraklarını görmek istedi. Bizim tekne Türk bayraklı, Koray Ağabey’in tekne ise Amerikan bayraklı olduğu için iki uygulamaya da tanıklık etmiş oldum.
Fırat bizim tekneye geçip evraklarımızı alıp gelene kadar, Koray Ağabey’in evrakları kontrol edildi. Amatör denizci belgesi, teknenin evrakları, sigortası ve tabi ki Amerikan bayraklı olduğu için translog’u. Bizimse sadece teknenin evrakları, sigortası ve ADB belgemiz. Tabi her ikimize de mavi kart’larımız olup olmadığı, en son ne zaman atık boşalttığımız ve ne kadarda bir boşaltım yaptığımız soruldu.
Ver Elini Kurucabük – Aktur
Dirsek Bükü’nde birkaç gün kaldıktan sonra Kurucabük’e gittik. İlk defa gittiğimiz Kurucabük ile ilgili güzel şeyler duymuş ve okumuştum. Burası bakir bir koy değil. Kurucabük ve yanıbaşındaki Çiftlik Koyu’na hakim olan Aktur sitesi zamanında yapılmış gerçekten çok güzel bir site. Çam ağaçlarının altında, yeşil ile mavinin buluştuğu bir noktada. Aktur sitesi’nde kuaförden eczaneye, marketten pazara birçok ihtiyaca cevap verecek imkanlar mevcut. Bizim de ufak bir mutfak alışverişi yapmamız gerektiği için Kurucabük doğru ve yerinde bir tercih oldu. İlk defa tekneyi demirde yalnız başına bıraktık ve dingiyle sitenin iskelesine yanaştık. Dingiyi de iskelede yalnız başına bıraktık ve önce Kurucabük koyunu, sonra yandaki Çiftlik koyunu gezdik. Marketten almamız gereken her şeyi aldık, ikmalimizi yaptık ve sorunsuz bir şekilde teknemize döndük.
Aktur’da güne ve güzel geçen bir sezona veda ederken…
Kurucabük’te iki gün demirde kaldıktan sonra biraz aksiyon diyerek Bencik’e yelken açtık. Rüzgar kolayımıza değildi ama bizim de bir acelemiz yoktu. Bencik Koyu zaten sıklıkla gittiğimiz bir koy. Artık ritüellerini de yavaş yavaş öğreniyoruz. Sorunsuz bir şekilde demir attık ve birkaç gün alargada kaldık. Artık seyrimizi yavaş yavaş tamamlayıp iskeleye dönmemiz, sonra da toparlanıp İzmir’e gitmemiz gerekiyordu.
Şehir Yaşamına Dönüş Zamanı
Bana soracak olursanız bu kadar uzun süre teknede kalınca şehir yaşamını hiç özlemedin mi diye; cevabım “elbette özlediğim şeyler oldu” şeklinde olacaktır. Öncelikle ailemi, arkadaşlarımı ve onlarla vakit geçirmeyi özledim. Evimi de özledim ama rahatını ve konforunu değil; çünkü aynı konfor benim için teknede de var. Hatta eve döndüğümde ilk zamanlar bulaşık makinesini kullanmak garip geldi bana, kendimi devamlı bulaşığı elde yıkarken buldum. Tabi bir de alışkanlıktan rüzgar durumunu kontrol ettim sıklıkla. Bunların dışındaysa şehir yaşamı ile ilgili özlediğim pek de başka bir şey olmadı. Bizi İzmir’de bekleyen işler olmasa rahatlıkla bir altı hafta daha kalabilirdim. Hatta bir sonraki uzun seyrimizi sabırsızlıkla beklemeye başladım bile şimdiden.
Yazılış Tarihi :15/11/2016
Yelken Dünyası Dergisi, Aralık 2016 sayısında yayınlanmıştır
- Bir sonraki yazıda; Teknem Benim Evim
Yeni yazılardan ve güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Facebook Sayfamızdan takip edebilirsiniz.
Teknelerde LPG Güvenliği
Teknelerde LPG Güvenliği Tekne sahibi olduktan sonra, elimizden geldiğince her konuda bilgi edinmeye ve kendimizi geliştirmeye başladık. Gerek yelken konusunda, gerek motor konusunda, gerekse de teknenin diğer teçhizatları konusunda hep bir şeyler öğrendik. Ancak teknemizin LPG güvenliği hep bir soru işaretiydi bizim için. Çünkü ne......
17 Haziran, 2023Uzun Bir Aradan Sonra Merhaba
Merhaba dostlar, O kadar uzun zamandır beyaz bir sayfa açıp karşısına oturmadım ki… Uzak kaldım blog yazılarından ve sizlerden. O yüzden kısa bir bilgilendirme yapmak, biraz da iç dökmek istedim. 2022 sezonu güzel bir sezondu. Tekneyle ilk defa Kaş Kekova taraflarına gittik biliyorsunuz. Videoları bu......
26 Mart, 2023Tekneyle Kaş’a Gidiyoruz
2022 sezonu biraz bakım onarım işleriyle başlamış olsa da, sonunda Haziran ayının sonunda iskeleden ayrılıp güneye doğru olan seyrimize başladık. Ve tekneyle Kaş’a gidiyoruz dedik. Ama ne kadar güneye sorusunun cevabı henüz yok çünkü şu an hala Kaş’tayız. İlerleyen günler bize ne getirecek henüz bilmiyoruz.......
15 Temmuz, 2022Tekneye Yıldırım Düşmesi
Tekneye yıldırım düşmesi hikayelerini sağdan soldan duyar, hayretler içinde dinlerdim. Bir gün bizim de başımıza gelebileceği hiç aklıma gelmemişti. Ama geçtiğimiz sezon yani 2021 yılının Ekim ayındaki bir fırtınada bizim de başımıza geldi. Bu yazıyı hazırlamamın sebebi; hem yıldırım düşmesinden etkilenen teknemizde karşılaştığımız aksaklıkları anlatmak......
19 Mart, 2022
Tülin Gürsoy
Posted at 14:34h, 19 TemmuzMerhaba,yazınızı keyifle okudum. Bizim de teknemizle ilk yurtdışı deneyimimiz Simi olacak. Evrak işlerini halletmeye çalışıyoruz. Yanımızda birde köpüşümüz olacak. Ona da bir sürü evraklar gerekiyor ama süre sıkıntısı nedeniyle yetişmeme ihtimali var. Anladığım kadarıyla sizde kedinizle gittiniz onun evraklarıyla ilgili bir sıkıntı yaşadınız mı? Çok mu sıkı kontrol ediyorlar? Bilgi verirseniz çok sevinirim. İyi seyirler..
Fırat Göker
Posted at 16:16h, 22 TemmuzMerhaa Tülin Hnım, msajınız için çok teşekkürler. Evet biz de kedimizle birlikte gitmiştik ancak kedimiz karaya çıkmadığı için beyan etmemiştik. O yüzden çok bilemiyorum ne kadar sıkı kontrol edildiğini… Umarım sorun yaşamazsınız siz de. Sevgiler, iyi seyirler…